Milli Yas günlerinde ne yazılabilir ki?

Depremde hayatlarını kaybedenlere rahmet, ardında kalan ailelerine de başsağlığı dilemekten başka ne denebilir ki?

En zor şartlarda dahi insan yaşamının hiçbir zaman anlam kaybetmediğini ve hayatın bu sonsuz anlamının ıstırap ve ölümü de kapsadığını bir kez daha anladım.

Acıyı ve ölümü insanlığa yakıştıramadığımızdan Marmara depremindeki felaketin boyutlarını kavramamız günler almıştı. Değişen bir şey yok. Ancak bu defa 10 dan fazla yerleşim biriminde meydana gelen yıkım haberlerini duyuyoruz. Deprem bölgelerine ulaşımı sağlayacak ana yollar kullanılamaz hale geldi. Uçakların iniş yapabileceği pistler tarumar oldu. Doğal gaz borusunda yangın, İskenderun limanında yangın, kurtarma ekiplerinin de göçük altında olması, dondurucu soğuk, şebeke suyunu içmeyin uyarısı, elektriğin kısıntılı olması, binlerce yılda bir olabilecek sarsıntı hangisini sayalım? Kırsaldan gelebilecek haberleri henüz duymadık.

Canlı yayında binaların çöküşüne şahit olduk ta toplumsal çöküş haberleri beni daha çok yaraladı. Cep telefonu numarası televizyonda yayınlanan göçük altında kalmış vatandaşı arayıp dalga geçen şahsiyete şahit olduk. Mini marketlerden yağmalama yapan ve hatta LCD televizyon aşıran şahsiyetsizleri (vatandaş diyemeyeceğim!) gördük. Borsada yükselen demir-çelik ve çimento fabrikası hisse senetlerine talep gösterenlerin arttırdığı hisse senedi fiyatlarını gördük. Kısacası tavan yapan demir-çelik çimento borsasını, taban yapan insanlığı gördük.

Kısacası yıkıldık. . .