Mütekabiliyet, çok klasik bir “uluslararası ilişkiler bilim dalı” jargonudur. Ülkene ne yapıldıysa sen de aynısını karşı ülkeye yaparsın anlamına gelir. Peki futbolla ne alakası vardır? Evet alakası olmamalıydı ama bunun için öncelikle Atatürk milliyetçisi, vatansever, köklerine bağlı ve dini temelleri olan bir şehir olan Bursa’yı çok iyi tanımanın gerekliliğinden bahsedeyim.

İlk önce Edirne’nin kendisine ortak olmasına ses etmemiş, sonra İstanbul’un tercih edilmesine ne kadar üzülmüş; kimbilir, için için ağlamış bir şehirdir. Her ölen padişahın, Cem gibi her öldürülen şehzadenin cenazesi şehre getirildikçe, kalbi kimbilir ne kadar burkulmuştur. “Benden uzak yaşıyorlar, öldüklerinde bana dönüyorlar” diye içerleyen ruhaniyetli (Evliya Çelebi)  bir şehirdir Bursa. Muradiye’de dolup taşan devlet erkânı türbeleriyle sessiz sedasız kalmış bir şehirdir. Bu şehre gelen futbolcular Bursa’yı hemen tanır ve Bursa’nın havasını teneffüs eder etmez ona uyum sağlar. Bursa’ya gelen herkes bu ruhaniyetli şehre tutulur kalır. 5 Mart Pazar günü Timsah Arena’da 42 bin kişinin oluşturduğu uğultu, Bursa semalarında yankılanan top mermisi seslerini andırıyordu. Maç öncesi çalınan marşlar, bize mehteri hatırlatıyor; şehri almaya gelmiş olanlara bunun imkânsız olduğunu hatırlatmıyor; nakşediyordu. Kutlu yürüyüşümüzün son kahramanı M. K. Atatürk’ün veciz sesini duyduğumuzda, hangimizin tüyleri diken olmadı? Bayrağa selam duran onbirimizi gördüğümüzde hangimiz  

“Ne Mutlu Türküm Diyene”

diye haykırmadık? 100 desibele yaklaşan gür sesle İstiklal Marşı okunduğunda hangimiz hüzünlenmedik? Bursa’nın bu ruhaniyetli ortamı biliniyorken, 25 Eylül’deki maçta olup bitenler hafızalardayken, çiçeklerle karşılanmayıp taciz edilen futbolcularımız “sessiz” kalmışken, 42.000 kişiyi, kabaca 200mt*100mt= 20 bin metrekarelik alanda zapt etmeniz nasıl mümkün olabilir? Ben herşeye rağmen şehrin tüm emniyet personelini ve stadyum görevlilerini kutluyor, teşekkür ediyorum. Maç öncesi spor yazarı TSYD Bursa Başkanı arkadaşım M. A. Ekmekçi ile de sohbetimizde, alınan önlemlerden dolayı basın tribününe kendimizi zor attığımızda hemfikir olduk.  

Ben ayrı bir teşekkürü de Amedsporlu futbolcu kardeşlerime gönderiyorum. Atmosferi anlayıp oyunu dozunda oynadılar ve birkaç münferit olay dışında sahada olay çıkmadı. Olay çıkarma niyetindeki 1 futbolcu 1 hafta önce kulübünden kırmızı kart yemişti zaten. Amedspor-Bursaspor maçını anlattığım 28.Eylül.2022 tarihli A-gazete yazımı okuyanlar benim Diyarbakır’a ve kürt kökenli kardeşlerime duyduğum sevgi ve sıcaklığı kesinlikle anlayacaktır. Yazımda o samimiyeti bulacaktır.

Bursa, Atatürk milliyetçisi, vatansever taraftarların olduğu bir futbol şehridir. Bu özelliği ile Bursa, Dünyadan ayrışmıyor. Yani takımların siyasi kimliği olması, Türkiye’ye mahsus olan bir şey değil. Size dört takımdan bahsedeceğim:

Hamburg-St. Pauli (Almanya): Sol eğilimli siyaset, sosyal aktivizm ve kulübün karşılaşmalarını olay ve parti atmosferi etrafında inşa eden alternatif bir taraftar sahnesi yavaşça ortaya çıkmıştır bu Kuzey Almanya şehrinde.

Zenith-St Petersburg: “Irkçı değiliz ama Zenit’te siyah oyuncuların yokluğunu önemli bir gelenek olarak görüyoruz” diyen bir taraftar grubuna sahip takımdır.

Livorno-İtalya: İtalya’da geleneksel sağa yönelmeyenler için solcu bir temsiliyeti somutlaştıran gerçekten büyüleyici bir kulüptür.

Lazio-İtalya: Sağcı politika ile en çok ilişkilendirilen İtalyan takımı kesinlikle Lazio’dur. Stadyumlarında kuzey tribününün ilk on sırasında kadınların oturmasını yasaklamıştır. 

Bursaspor da bahsedilen bu takımlardan farksız bir yapıdadır. Bir kimliği vardır. İşte o nedenle mütekabiliyet, Bursa’da vücut bulmuştur. Yaşanan olayları kesinlikle tasvip etmiyor; yetkililerden rica ediyorum: Eğer barış adına birşeyler yapılmayacaksa bu iki takım aynı ligde olmasın. Sezon başında ayrılsaydık keşke.

Gelelim maç analizine. Bu maça yürek dayanmaz idi ve fiiliyatta da gerçek oluyordu az kalsın. İsmail Ertekin hoca için devre arasında, ambulanstan soyunma odasına götürülen sedyeye endişeyle baktım. Neyseki geçici bir durummuş. Hocaya geçmiş olsun diyelim. Gelelim futbolcularımıza. Futbol yorumculuğu yapılacak bir maç değildi. Hani derler ya “taktik maktik yok bam bam bam.” Eğer teknik direktörsen antrenman sonrası futbolcularına bunu anlatmak istiyorsan bu maçı izlettirmelisin. Oynanan oyunda alan daraltıcı, katı presli ve tatlı sert futboluyla çizgileri belli bir anlayış vardı tabiiki ama ben bir an bir topa üç kişi saldıran yeşil incileri görünce dedim “buradan, bugün hakikaten çıkılmaz.” Hepsine ayrı ayrı teşekkürler. Bu skor, üç puandan çok fazlasıydı bence. Mütekabiliyet, skora da yansımış oldu.

Art niyetli yazarların olayları etnik savaşa döndüren yazılarının hepsini okudum. Buradan siyasi rant anlamında kimseye ekmek çıkmaz. Kışkırtıcı fikirler, fotoğraflar, sosyal medya raflarında son tüketim tarihine kadar kalır; sonra da çöpe gider.

Kodlarında hüzünlü sessizlikler barındıran şehri, başına gelmiş onca şeyden sonra sükûnunu vatanı için haykırışa döndürmemiş bu şehri, önce dalgalandırıp sonra da yargılayamazsınız. Bu şehir tarihte hep sessiz kalmıştır; sükûnetini korumuştur.

Bu maç bitmiştir ve herkes dersini almıştır. Bursaspor’a cüzi bir para cezasından başka bir ceza verilemez / verilmemelidir.