Seçim kaybeden ve kesin kazanacağına inandırılmış seçmenin en zor haftası, içinde bulunduğumuz haftadır. Slogandan da gelen mesajla bir türlü gelmeyen bahar; havayı muhtemelen yaza bağlayacak.  

Evet. Bir tür “şarkıların seçimi” oldu bu seçim. Cumhurbaşkanımız kürsülerden her defasında” herşeyin bizler için” olduğunu haykırdı. Bırakıp gitmenin kolay olmadığını duyurdu. Duyanlara duymayanlara, soranlara sormayanlara, anlayana anlamayana Tüm Türkiye’yi sevdiğini haykırdı.Ben bu siyasal iletişimin başarılı olduğunu düşünüyorum. 

Muhalefetin kalp emojisi ve yine baharlar gelecek melodisini de başarılı bulmuştum. Tam bu rüzgarla yükselişe geçilmişken bir anda bunu bırakıp “milliyetçiliğe hızlı bir geçiş yapılması, şarkıların kalplerin unutulup masaların yumruklanması iletişimcilerce eleştirilecektir.

Kazananların iletişim başarısı ya da kaybedenlerin iletişim başarısızlığını bağlayacağım birkaç nokta var. Benim gözlemlediğim en büyük hata toplumun neredeyse yarıdan fazlasını kendisinden görmeyen bir kesimin yarattığı sosyolojik yara. O kesim hangi kesim?

Futbolu seven, bu spora gönül bağlamış; çoğunluğunu mavi yakalıların oluşturduğu hor görülen bir kesim. “Futbol maçlarını bedava izlettireceğim TRT’den” diyen vaade kandı mı? Kanmadı. Önemli bir bölümünün de 65 yaş üstünün oluşturduğu bu kesim “15 000TL” bayram harçlığı vaadine kandı mı? Kanmadı. İnsanların evleri yıkıldı “depremde evi yıkılan herkese bir ev verilecek” vaadine de kanmadı.

Değerli okurlar, bu insanların sadece sevmeye sevilmeye ihtiyacı var. Görevi sabahtan akşama kadar elindeki kumandaya basıp giriş-çıkış iznini elinde bulunduran kişinin gönlünü, her geçişimde mutlaka alırım. Kat görevlilerini ne zaman bir iş yaparken görsem “kolay gelsin” derim. Market kasiyerlerini motive etmeye çalışırım. Pazarda tezgâhta gördüğüm köylü olduğunu anladığım kişilere seslenmeden geçmem. Çay ocağı sahibi arkadaşım da var, fabrikatör arkadaşım da. Bunları neden söylüyorum? Seçimi kaybedenler, sosyal medyada, çeşitli platformlarda hâlen Sokrates’in “neden belli bir eğitim seviyesine sahip olmayanların oy vermemesi gerektiğini” düşünmesini ortaya çıkarmışlar bunu tartışıyorlar. Hayattan ders çıkarabilmek en yüksek eğitim seviyesine tabilerin başarabileceği bir şeydir. Aynı hataları defaatle yapanların eğitim seviyelerini bilemem ama etik seviyelerinin sorgulanması gerekir.

Bir de alışmışlık, bütünleşmişlik var. Dev gibi bir makine düşünün. Hadi buna hasat makinesi ya da otomobilleri presleyen iki üç katlı apartman büyüklüğünde bir iş makinesi diyelim. Yaklaşık 21 yıldır aynı yerde duruyor, hatta paletlerini otlar bürümüş. Onu yerinden etmeniz için bulunduğu toprağı, makinenin toprakla bağlantısını, zemin koşullarını, hava koşullarını, toprak nemini çok iyi değerlendirmeniz lazım. Bir hesap yapıp onu itip yerinden edebilecek güce sahip birkaç makineyle alana gelebilirsiniz ama dediklerimi yapmaz iseniz o gücün yetersiz olduğu, toprağın o makineyi büyük bir güçle tutabileceğini ve sizin güçlerinizi birleştirerek getirdiğiniz makinenin toplam gücüne mukavemet gösterebileceğini akıl etmediyseniz yine olmaz. Toprak, dev hasat makinesine alışmıştır. Ondan kopmak istememektedir. 

Topraktan çıkan şarkının mesajı açık ve nettir:

Alıştım sana bir tanem, alıştım her gün görmeye;

Bir nefes gibi muhtacım sevilmeye sevmeye.

Alışmak sevmekten daha zor geliyor

Alışmak bir yara, bağrımda kanıyor

Sen yoksan kollarım boşluğu sarıyor

Alıştım bir tanem, alıştım sana.