Tarihler 1999 senesinin Haziran ayında Sabah gazetesindeki bir haber Çanakkale ve Marmara Bölgesi'ndeki halkı tedirgin etmişti. Bu haberde önceden de Erzincan Depremini tahmin eden Kanadalı bir bilim adamının uyarısı vardı;

10 Temmuz'da Saros körfezinde 6'dan büyük bir deprem olacak diyordu, Karl Buckthought. Kanada'nın,Toronto Üniversitesi'nde ders veren,

Depremleri önceden belirleme konusunda 20 yıllık deneyim sahibi olan ve Erzincan'daki 6,8 büyüklüğündeki depremi bir sene önce duyuran Karl Buckthought, Şimdide Marmara'da deprem bekliyordu.

6 Temmuz'da Hürriyet'inde manşetlere taşıdığı bu haber, Çanakkale'de korku yarattı. Paniğe kapılan vatandaşlar kenti terk etmeye başlamıştı.

Dönemin Çanakkale Valisi, Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara ile görüşerek bilimsel araştırma istedi. Gelen araştırma sonuçlarını kamuoyuna açıklayan Çanakkale Valisi;

"Bu tahminin bilim dışı olduğu ortaya çıktı. Depremin zamanını belirleyen bilimsel
çalışma henüz yok. Vatandaşımız rahat olsun." demişti.

Evet, bugün 17 Ağustos 2023 bu tarih bize bundan 24 yıl önceki büyük Marmara depremini hatırlatıyor. Günlerden Pazartesiyi, Salıya bağlayan gece gökyüzünde yıldızlar parlıyor ve sıcak havadan uyuyamıyorum, pencereyi açıp gökyüzüne bakıyorum, açık bir hava ve gözümün alabildiği kadar yıldızları görüyorum.

Saatler 03.02 gösteriyor, işte o an, birden bire yeraltından bir uğultu, sanki birileri yeraltından oturduğumuz odayı döndürüyor, biranda elektrikler kesildi ortalık zifiri karanlık oldu. Ayağı kalkmaya çalışıyorum ne mümkün, olduğum yerde kalıyorum, sanki yeraltından gelen uğultu ve çevirme hiç bitmeyecekmiş gibi geldi,. İşte o an tamam dedim herhalde kıyamet kopuyor ve öleceğim, zaman bir türlü geçmek bilmiyor, deprem olayına odaklandığım için, bir an gözümün önünden çocukluğum, gençliğim üniversite yıllarım eşim ve çocuklarım bir film şeridi gibi akıp geçiyor, yaptıklarım, yapamadıklarım daha yapacaklarım var derken sarsıntı durdu.

Hemen, eşimi ve çocukları alarak, binanın dışına çıktım, herkes dışarıda panik halinde olanlar ve korkudan ağlayan anne ve çocukları gördüm. Yakın akrabalarının durumlarını merak edenler araçlarıyla cadde ve sokaklarda seyir halinde geziyorlar, trafik felç, telefonlar çalışmıyor, sabah saat 6 civarı  TRT radyodan gölcük merkezli 7,4 büyüklüğünde deprem olduğunu dinliyorum.

Sabah saat 8 gibi ilçe İnegöl Kaymakamlığında kriz merkezi toplandı, öncelikle ilçenin bir keşfi yapıldı yaralı var mı, hasarlı binalar var mı, tüm muhtarlardan bilgi alındı jandarma ve emniyet kendi sorumluluk bölgelerinden rapor akışlarını Kaymakamlığa ilettiler. Herhangi bir yıkım ve hasarlı bina olmadığı sadece bir kişinin kalp krizi geçirerek öldüğü bilgisi geldi.

Ertesi gün Orman İşletmesine ait bir 4*4 arazi aracıyla 1 doktor 2 hemşire 1 sivil savunma uzmanı ile birlikte Gölcüğe hareket ettik, gölcüğe vardığımızda yıkılan binalar, yolları tamamen kapatmış, alternatif yol arıyoruz. İnsanlar çaresiz bir şekilde bizden, su, gıda malzemesi, bebek bezi, hijyenik malzemeler ve normal hayatta bir insana ne lazımsa  bu malzemeleri talep ediyorlar.

Nihayetinde depremin merkez üssü olan Gölcük Deniz Komutanlığına varıyoruz, askeri lojmanlar da hasar yok, ama subay orduevinin A bloğunu oluşturan Barbaros Orduevi'nin bir kısmı yıkılmamış dururken, hemen yan tarafında bulunan Donanma Komutanlığı ile SAT komandolarının binası tamamen yıkılmıştı. Sonradan öğrendiğimizde en kazdan 1 Amiral ile birlikte 276 ölü, 235 yaralı çıkarılmıştı.

Gölcük Deniz Komutanlığında bir gece kaldık, kriz merkezinin verdiği talimatlar doğrultusunda doktor ve hemşire arkadaşları sahra hastanelerine bıraktık.

Bölge tamamen Arama Kurtarma ekiplerinin konuşlandığı alan olmuştu yaklaşık 50 ülkeden tam donanımlı Arama Kurtarma ekipleri bulunmakta idi. Türkiye’den ise Ankara, İstanbul ve Erzurum Sivil Savunma Arama Kurtarma Birlik Müdürlüğü ekipleri bulunmakta idi. Dikkatimi çeken bir olay oldu bitişik nizamdaki onlarca bloklardan oluşan, 2000 kişinin olduğu söylenilen binalar yerle bir olmuştu. Yıkılan binaların enkazları moloz yığınıydı ve binalar deniz kumundan yapılmıştı.

Bu binalarda 2 israil vatandaşı da hayatını kaybetmiş ve özel olarak Israil’den 10 köpekli arama kurtarma ekibi kendi vatandaşlarını arıyorlardı. İsrail devleti kendi vatandaşları için özel uçakla tam donanımlı ekip göndermişti. Sonradan öğrendiğimize göre 2 İsrailliyi bulamamışlar.

Yine Yalova stadyumunun yanındaki Hacı Mehmet Ağa Mah. bitişik nizamdaki binalarda kızını kaybeden yaşlı bir amca bize kızımı bulun, işte evimiz burası demişti,50 veya 60 metre ilerledik amca bu kızımın yatağı, biraz daha ilerledik sarsıntıyla birlikte ev tahmini 60 metre ileriye gitmişti.   

Ertesi gün bir ihbar ’da Yalova Çiftlikköy deki Aksa fabrikasına ait bir fabrikanın 2 tankından yaklaşık 4000 m3 akrilonitril buharı sızıntısı meydana geldiği bölgedeki seralardaki ürünlerde renk değişikliği olduğu bu nedenle KBRN ekibi talep edilerek ölçüm yapılması istendi.

(Akrilik elyafın hammaddesi akrilonitril. Petrolden üretilir ve 1. sınıf tehlikeli bir sıvıdır. 50 C’de buharlaşmaya başlar. Buharlaştığında da solunan gaz zehirlidir. Depremden sonra, tanklarda meydana gelen sızıntı sonucu akrilonitril buharını soluyanlar kansere yakalandı. Aksa’nın o dönemki genel müdürü de kanserden ölmüştü.)

Neyse biz konuya dönelim, biz önde, arkada Ankara Sivil Savunma Birliği KBRN aracı bölgeye intikal ettik ayrıca Ankara’dan Çevre Bakanlığı Mühendis bir ekip gönderdi. Bizim araç bölgede ölçüm yaparken gelen mühendis ekip sera bahçelerinde inceleme yaptılar. Gördüklerimiz karşısında hayretlere düştük salatalığın rengi sarı yeşil, mor patlıcan kırmızı beyaza dönmüş, domatesler mavi yeşil rengini almıştı.

Görevliler bu bölgedeki seralarda ki ürünlerin tüketilmemesi gerektiğini bölgenin kirlendiğini, bölgenin karantina altına alınmasını ve ürünlerin imha edilmesi yönünde rapor tanzim ettiler. KBRN aracı cihazla ölçüm yaptığında;  karbonmonoksit, sülfür oksit ve azot oksitin çevre ve insan sağlığı açısından tehlike arz ettiğini rapor ettiler.

Hemen akabinde Yalova Hava Üssüne geçtik Hava Üs Komutanı Yarbay Kemal Eryılmaz’a askerlerin tahliye edilmesini iletmek için gittiğimizde askerlerin dağlık kesimlere intikal ettiğini öğrendik.

Bizde bu havayı soluduğumuz için boğazda yanma rahatsızlık başladı ve 3 gün boyunca Hastahane’de serum tedavisi uygulandı.

Daha sonra Çiftlikköy’de en kazlardan cesetler çıkardık, Yalova’da yine enkazdan 5 gün sonra 1966 Samsun doğumlu Emel isminde bir bayan’ı canlı olarak, eşi ve çocuklarını ise ölü olarak, ekiple birlikte çıkardık.  

Değerli okurlarım bunları neden anlattım; Ülke olarak 1999 yılında böyle bir deprem yaşadık. Ondan sonra 2003 Bingöl depremi,2011 Van Depremi, 2020 Elazığ ve İzmir depremleri ve 6 Şubat 2023 tarihinde 11 ilimizi etkileyen Kahraman Maraş Pazarcık depremini bu ülke yaşadı. Bir daha aynı acıları yaşamak istemiyorsak deprem afetine karşı devlet olarak çözüm odaklı politikalar geliştirmeliyiz.

1999 depremi sonrası “Bu bir milat, Türkiye bundan sonra asla depreme hazırlıksız yakalanmayacak” klişeli cümleleri depremden sonraki birkaç yıl boyunca çokça konuşuldu.

Bizim kültürümüzde de ‘Damdan düşenin hâlinden, damdan düşen anlar.’ Bu sözler yalnızca kişiler için değil toplumlar içinde geçerli olmalı. Kültürümüz asırlar boyunca yaşanmış sorunlara üretilmiş çözümlerle şekillenmiş.

Bir sorun yaşayan o sorunu en iyi bilenlerden biri olur ve bir daha aynı sorunu yaşamamak için çözüm yolları arar, bulur ve uygular. İşte insan da kültürler de böyle gelişir, ilerler. Anlaşılan, Türkiye’de afet kültürlü bir yaşamın gelişmesi için daha çok mesafe kat etmemiz gerekli.

Bu gün 17 Ağustos tekrar depremde hayatını kaybedenler için anma etkinlikleri düzenlenecek, konuşmalar yapılacak, seminerler konferanslar verilecek, mezarlık ziyaretleri yapılacak, camilerimizde mevlitler okutulacak ve o gün bu programlarla anma etkinlikleri son bulacak, taki bir sonraki seneye kadar.

Bundan sonra ülkemizde yine depremler olacak yine can kayıpları yaşayacağız, Artık kaybedecek zaman kalmamıştır. Biliyoruz ki afet, bir doğal olayın kendisi değil doğurmuş olduğu sonuçlardır. Dolayısıyla doğanın kendi kuralları her zaman işleyecektir. Önemli olan yaşanacak doğal  olayların afete dönüştürmeyecek yapıların üretilmesi ve sağlıklı bir çevrenin yapılmasıdır.

Şili Şehir Bölge Plancısı ve Mimar Cristian Alfredo Wittig Grell, Şili’nin dünyadaki en sismik ülkelerden birisi olduğunu söyleyerek, meydana gelen depremlerin genellikle 8 ve üzerinde olduğunu ancak deprem sonrası hayatta kalma oranının da çok yüksek olduğunu söylüyor.Şili’de 1960 yılında 9.5 büyüklüğünde bir deprem meydana geldiğini anlatan Grell, “Coğrafyamız 11 dakikada değişti. 31 metre yüksekliğinde dalgalar meydana geldi. 1906’dan 2016 yılına kadar hepsi 7’ nin üzerinde 78 deprem meydana geldi. Yani her 4 yılda bir deprem meydana geldi. Bu üzücü bir rekor. Böyle bir tablo ile karşı karşıyayken dikkatsiz binalar inşa etmek akıllıca olmayacaktır ve elbette aynı durum Türkiye için de geçerli” diyor.

Şili’de 2010 yılında meydana gelen 8.8 büyüklüğündeki depremde 525 kişinin hayatını kaybettiği Şili’de, siyasetten bağımsız denetleyici kurumların oluşturulduğunu, binaların güvenilir kurumlar tarafından verilen sertifikalı malzemelerle, 10 şiddetindeki depreme dayanıklı olarak yapıldığını ifade eden Grell, “Yüksek alt yapının korunması, yatay mimariye yönelim ve elbette lateral direncin korunması binaların daha az hasar alması için çok önemli” diyor.

Aslında Şili’nin depreme karşı uygulamaya koyduğu bu modeli bizde kendimize uyarlayabilirsek, deprem afetine karşı daha dirençli yapılar ve şehirler oluştur aynı zamanda insanımızın güvenli yapılarda yaşamasını sağlayabiliriz. 

Sonuç olarak; Depreme hazırlıklı olmanın yolu güvenli yapı stoğu  olduğunu aslında hepimiz biliyoruz. Deprem afetine karşı hazırlıklı olmak güvenli yapı stoğu ile başlar. Şehirlerimizin yapı stoğunun envanterinin çıkarılması, mevcut durum tespit edilerek acilen güçlendirilmesi veya yenilenmesi gereken binalar tespit edilerek, bir plan doğrultusunda, yapı stoğunun deprem afetine karşı dirençli hale getirilmesi sağlanmalıdır.

Kentsel dönüşümde vatandaş, müteahhit firmalar ve belediyelerce yapılan çalışmalar, vatandaşlarla müteahhit firmaları arasında çoğu zaman anlaşmazlıkla sonuçlanmakta olup, bu da sistemin ağır işlemesine  sebep almaktadır.

Depreme karşı somut adımların atılması için, Devletimizin bir karar vererek, Toki Başkanlığını harekete geçirip riskli yapı stoğu belli olmuş illerden başlamak üzere bir plan dahilinde, kentsel dönüşüm sürecini başlatması bu işin olmazsa olmazıdır. Böylelikle  güvenli yerleşim alanlarını tespit etmek ve afetlerin etkilerine, karşı dirençli bir şehir oluşturmak istiyorsak! ki istiyoruz, tüm kurum ve kuruluşların  şehrin muhtemel afet  risklerinin en aza indirilmesi için, zaman kaybedilmeden çalışmaların biran önce yapılması gereklidir.

Unutulmamalıdır ki şehirlerimizin afetlere hazır olmasını istiyorsak yapılan İl Risk Azaltma Planlarının soyut değil, plan dahilinde sorumluluk makamındaki belediyelerimizin, kurum ve kuruluşlarımızın bir takım çalışması sergileyerek, somut adımlar atması gereklidir. Afetsiz günler dileğiyle, bir sonraki yazıda buluşmak üzere hoşcakalın.