Son yıllarda ülkemizde meydana gelen afetler, insan yaşamını olumsuz bir şekilde etkilemektedir. Yaşanan bu afetler neticesinde büyük can ve mal kayıpları meydana gelmekte ve afetin olduğu yerleşim yerlerindeki genel hayat etkilenmektedir. 

İşte genel hayatı etkileyen bu afetlerin etkilerinin en aza indirilmesi açısından kamu idarelerinin yasal sorumlulukları bulunmaktadır. Yasal olarak kamu idarelerine verilen bu sorumluluklar tüm toplum kesimleri tarafından bilinen bir gerçektir.  Afetler ile ilgili  olarak olaya baktığımızda kamu idaresinin sorumluluğunu  iki ana  başlık halinde inceleyebiliriz.

İlk olarak; Kamu idaresinin sorumluluk alanında, afetler öncesi alınması gereken önlemleri içeren “risk odaklı bir yönetim aşamasında kamu idaresinin sorumluluğu”, ikinci olarak kamu idaresinin afetler sonrası, yani afet sırası ve sonrasındaki görevlerini içine alan “kriz yönetimi aşamasında  kamu idaresinin sorumluluğu” dur. 

Meydana gelen afetlerin  tüm toplum kesimlerinde meydana getirdiği can ve mal kayıplarınin  yanı sıra  afetzedelerin ruhsal travma geçirmleri nedeniyle , ülke gündemini meşgul etmekte ve afetin büyüklüğü, afete maruz kalan kişilerin sayısıyla ifade edilmektedir. 6 şubatta ülkemizde meydana gelen deprem bunun en belirgin özelliğidir. Çünkü ruhsal travma geçiren bireyler afet öncesi genel  hayata dönmekte adaptasyon sorunu  yaşamaktadırlar. Onlar için normal yaşama dönmek belli bir süreç alacaktır.

Deprem bölgelerinde gördüğüm kadarıyla , nüfusu büyük olan şehirlerde afetlerin etkileri, maddi ve manevi olarak çok daha büyük  kayıplara neden olmaktadır. Yaşanan bu afetlerde  şehirde yaşayan bireylerin afetlere karşı hazırlıksız yakalanmaları nedeniyle meydana gelen afet sonucunda  zarar görmeleri kaçınılması güç bir olaydır.

Bu nedenle afet gibi beklemediğimiz ve bir anda ortaya çıkan bu olaylarla,  mücadele etme gücünü etkileyen nedenlerin araştırılması ve can kayıpları yaşanmadan önce bu olaylara müdahale edilerek afetlerle topyekün baş edebilme  gücünün sağlanması önemlidir.

 Burada kurumların önleyici tedbir almaları önem arz etmektedir. Örneğin dere kenarlarında bulunan konutların aşırı yağışlarda risk altında olduğu ve bu bölgelerde yaşayan vatandaşların zarar görmemeleri için binalarını boşaltmaları vb.

Afet sırasında ve sonrasında ortaya çıkan bu sorunların ve kayıpların fazla olması nedeniyle ve farklı yerleşim yerlerinde  afetler gerçekleştiğinden dolayı, afeti içselleştirmek, buna karşı gerekli önlemler alan ve çözümler üreten merkezi idareler ile yerel idareler,  bir eş güdüm içerisinde çalışmalıdırlar. Öncelikle ve özellikle afet sonrası çok hızlı bir şekilde afet öncesi döneme dönmek için çaba sarfetmelidirler. Zira afetzedelerin biran önce yaşadıkları ve sorun oluşturan bu travmadan kurtulmaları gerekmektedir.   

Afetin koordinasyonundan sorumlu birim olan  (AFAD) bir kamu idaresi olup, yerleşim yerlerinde gerçekleşme ihtimali olan tehlikeleri önceden belirleyip gerekli önlemleri almakla yükümlüdür. Gerçi bununla ilgili İl Risk Azaltma Planları (İRAP) hazırlanmış ancak bu plandaki afet risklerine karşı kurumların yapacakları eylemlerin icrasıyla ilgili kamu oyuna yansıyan herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.

Konu ile ilgili Afet Müdahale Hizmetleri Yönetmeliği’nin 16.maddesinin 7.fıkrasında ‘’olmuş veya olması muhtemel afet ve acil durumlarda can ve mal emniyeti açısından tehlikeli yerlerde yaşayanlar vali ve kaymakamlar tarafından geçici olarak tahliye edilir…’’demektedir. Zaten afetlerden sorumlu olan (AFAD) idarenin, afetlerin etkilerine karşı, daha etkin ve hızlı çalışabilmesi gereklidir.

Yine afetlerden sorumlu olan idarenin yöneticileri il idare şube başkanı olup, 5442 Sayılı İl İdaresi Kanunun 21.maddesine göre  ‘’İl idare şube başkanları kendi şubelerine taallük eden işlerin yürütülmesinden ve şubeleri memur ve müstahdemlerinin kanun, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ve diğer mevzuatta belirtilen ödev ve görevlerinin sürat ve intizamla yapılmasından valiye karşı sorumludurlar’’ der.

Burada kendi çalışma alanlarıyla,  ilgili olarak,  il müdürleri  vali’nin danışmanı olarak görev yapmaktadırlar. Özellikle afetten sorumlu olan AFAD İl Müdürlerinin  mevzuata hakim,analitik düşünme becerisi olan, mantıksal akıl yürütebilen, araştıran ve çözüm odaklı bir yönetici olması gereklidir. Çünkü meydana gelen afet ve acil durum vb.olayların krize dönüşmeden çözülmesi gereklidir.

Aksi takdirde; afet öncesi ve sonrası kamu hizmetlerinin devamlılık,kararlılık içinde  etkin bir biçimde yerine getirilmesi için idarenin,kanunlarla görevli kılındığı alanlarda kamu gücüne dayanarak uyguladığı iş ve işlemlerin yürütülmesi gereklidir. Afetten sorumlu kurumların ileride telafisi mümkün olmayan olaylarla karşılaşmamak için önceden kanun koyucunun vermiş olduğu bu yetkiler çerçevesnde görevlerini yerine getirmesi yasal bir zorunluluktur.

 Yerleşim yerlerinde yaşayan bireylerin genel hayatı etkileyen tehlikelerden korunmak için kendi yaşam yeri olan konutlarını afetlerin etkileriyle baş edebilecek biçimde düzenlemesi gerekmektedir. Ancak burada İdarenin tehlikeyi önceden belirleme, tehlikelere karşı gerekli önlemleri alma sorumluluğu vardır.  

Deprem riskine sahip olan ülkemizde, afet öncesi risk azaltma çalışmalarının  yürütülememesi nedeniyle meydana gelen can ve mal kayıplarından idarenin sorumluluğunun bulunduğu bu nedenle, 1999 sonrası meydana gelen depremler sonrası tazminat talebiyle açılan davalar , afet yönetimi tarihinde bir ilk olduğu söylenebilir.

Danıştay konuyla ilgili uyuşmazlıkta “ …Yapının deprem nedeniyle ağır hasar görerek yıkıldığı ve enkaz altında davacının eş ve iki çocuğunun kalarak vefat ettiği, davalı belediyece ara kararına verilen yanıtta davacının kiracı olarak oturmakta olduğu konutun bulunduğu binaya ilişkin işlem dosyasına rastlanılmadığının belirtildiğinin görüldüğü, binanın ruhsat almaksızın kaçak olarak yapıldığı, anılan idarece gerek yapının inşası aşamasında, gerek daha sonraki aşamalarda yapıya ilişkin olarak herhangi bir tespit ve denetim yapılmadığı, yıkılan binanın kaçak olarak inşa edilirken, hatalı malzeme ve işçilik kullanılması sonucu deprem sonrasında yıkıldığı kanaatine varıldığı, yasaların vermiş olduğu denetim ve gözetim görevlerini yerine getirmeyen davalı belediyenin zararın meydana gelmesinde %100 oranında kusurlu olduğu” gerekçeleriyle davalı belediyece bozma istemiyle yapılan temyiz talebi yerinde görülmeyerek ilk derece mahkemesi kararının onanmasına ve temyiz isteminin reddine karar vermiştir.

Son olarak şunu söyleyebiliriz, afet yönetiminde risk konusu kamu idareleri açısından ulusal bir konu olup, afetle ilgili kurumların eşgüdüm içinde uyumlu bir şekilde çalışmaları neticesinde bundan sonra karşı karşıya kalacağımız afetlerin etkilerini azaltacaktır.