Her dinin farklı ritüelleri var. Şu 8 Milyar insanın yaşadığı dünyada, kimisi için kutsal olan bir
konu, kimisinin umurunda olmuyor. Her dinin içerisinde de aynı ritüeli farklı algılayış
biçimleri var. Kimisi Kurban Bayramı’nı hiç kutlamak istemez. Kimisi hayvanlara eziyet der.
Kimisi ise her bölümünü sonuna kadar yaşamak ister. Herkesin algılayış biçimine saygılı
olmalıyız. Değişen çağda dini ritüellerin eskiden olduğu gibi yerine getirilmesi oldukça
zorlaşıyor. Toprağı bulduğumuz her metrekarede kestiğimiz kurbanlıklar, toplu kesim yerleri
ve bağış kabul eden kurumlara doğru evrildi. Ancak yine de İslam Dünyası’nın bu ritüeli
bolca eleştirilir; hatta İngiliz kökenli gazetelerde okuduğum makalelerde, kurban kutlamasının
çağ dışı kabul edildiğine de şahit olmuştum. Eleştirilecek bir şey de yok aslında. “Cadılara
inanan var mı?” desem çoğumuz “yok artık” dersiniz. Ancak 31 Ekim’de “Cadılar Bayramı”
kutlanır belirli coğrafyalarda. Şeker ve çikolata tüketimi artar o dönem zira eve gelen çocuğa
takdim edecek çikolata ya da şekerin yoksa, bir tür şakaya maruz kalabilirsin mahallenin
çocukları tarafından. Konuya ekonomik açıdan bakılacak olursa, Batı Dünya’sında da onlarca özel günde, tüketimin bir şekilde arttırılmaya çalışıldığını anlarız. Ancak bu tür kutlamaların aslında tüm
dünyaya ekonomik açıdan bir faydası var. Dünya artık küresel bir sistem. Paskalya
bayramından, Cadılar Bayramı’ndan, Noel kutlamalarından biz de nemalanıyoruz! Avrupa’ya
kızıp “batsın Avrupa” diyenlere, “yahu niye batsın? Onlar batarsa biz de batarız” derim hep.
Uluslararası ticaretimizin %50 den fazlası Avrupa’ya. Oradaki durgunluk, ekonomik olarak
bölge ülkeleri ve tüm dünyayı vurur. O nedenle “yeni yıl 23 Aralık’ta mı kutlanır yoksa 1
Ocak’ta mı kutlanır? Biz yeni yıla girişimizi taçlandırıyoruz” minvalinde tartışmalar hep olur;
ve ben de bu tartışmalara ekonomist bakış açısıyla hep gülerim. Yahu kutlasınlar, bize de
faydası var bu kutlamaların. Amerika ya da Çin’de işler kötü giderse tüm dünyaya yansımıyor
mu? İslam dünyasında da benzer bir durum söz konusu. Kurban Bayramı, hem dini bir ritüel,
kucaklaşma, paylaşma, sohbet etme hem de sevgi ve saygının hatırlandığı günlerdir. Bunun
yanında ticaretin arttırılması adına da önemli bir gelişmedir dini bayramlarımız. Yurtta önemli
bir yer değiştirme olduğu gibi insanların hayvansal proteine ulaşması adına da bir tür gıda
güvenliği unsurudur. Hayvancılık ta gelişmiş oluyor bildiğiniz üzere. Ayrıca tüm İslam
coğrafyasındaki ticari hareketlilik, küresel ekonomiye de faydalı. Öyle “hayvan kesimini
istemiyoruz, bu vahşet” naralarına da gerek yok. Şu yaşlı küre de hep beraberiz!
Dönelim içeriye. Eskiden mahallelinin yarısı kesmez, kesen aileler kesmeyenlere et
gönderirdi. Evlerin birçoğu bahçeli idi ya da evin dışına çıktığın zaman bomboş araziydi.
Şimdi her taraf apartman doldu. Sokakta kesim artık imkânsız hale geldi. Diğer bir konu,
gerçek yoksul ve ihtiyaç sahiplerini bulman zor. Bir dönem, hemen hemen herkes kurban
keser hâle geldi. Et dağıtılacak kimse bulunamadı. O nedenle tıka basa etle doldurduğumuz ve
kapağını zor kapattığımız buzluklara ve derin donduruculara bakınca ciddi bir organizasyona
ihtiyaç var. Bence Kurban Bayramı’nı fırsata çevirip, bunu bir tür sağlıklı beslenme politikası
olarak ta görmeliyiz. Hem Avrupa Birliği müktesebatına uyum için, hayvan refahını önemseyenlerin duyarlılıkları için hem de gerçek yoksulların gıda güvenliği için bir “soğuk zincir” kurulmalı. Çünki
mahallemizde kimin yoksul olduğunu bilmiyoruz artık. Valiliğin, belediyelerin biraz çaba sarf
etmesi ile ihtiyaç sahipleri net bir şekilde belirlenebilir ve eskiden nasıl kurban derileri toplanıyorsa bu defa etler hijyenik ortamda toplanabilir ve sıcağı sıcağına dağıtım yapılabilir.
Böylece herkes rahat bir nefes almış olur. Kurban Bayramı’mızın sadece İslam Dünyası’na değil, tüm Dünya’ya bolluk ve bereket getirmesi dileği ile, bayramınızı şimdiden kutlar, esenlikler dilerim . . .