Süha Evrim, kendisini pür dikkat dinleyenlere, “Öğle yemeğinde İnegöl köftesi mi, hamburger mi yemek istersiniz?” diye sormuştu. Salondakilerin ekseri çoğunluğu “İnegöl köftesi” demişti.  İkincisi “Yeme içmeyle ilgili bir ticari işletme açacak olsanız, İnegöl köftecisi mi, McDonald's şubesi mi açmak istersiniz?” olmuş, neredeyse hepsi “McDonald's şubesi.” demişti.

McDonald's örneğini vermesinin temel nedeni, dünyada en çok şubesi olan ve en büyük fast-food restoran şirketinin sahip olduğu kurum kültürüydü. Bu kültür sayesinde gencecik insanlar her hangi bir aksaklığa fırsat vermeden işleri yürütüyor…

Bunları düşününce kurumların ayakta kalmasında kuralların ne kadar vazgeçilmez olduğunu bir kez daha anlıyorum. Kurumların yönetiminde en önemli etmen kurallar iken, kuralları yok sayarak günübirlik siyasi çıkarlar uğruma kurumlara olan güvenin her geçen gün biraz daha azaldığını görüyor, üzülüyoruz.

 Bütün kuralların yok olduğu, kurumların içinin boşaltıldığı, kurum kültürünün hiçe sayıldığı bir süreçten geçiyoruz. Siyasi iradenin beğenmediği yargı kararlarının dahi uygulanmadığına şahit oluyoruz.

Vatandaşın duygu ve düşünceleri manipüle ederek alınan yetkinin iktidarın çıkarlarına kullanılması ne kadar ahlaki? İktidarla aynı düşünceleri paylaşmayanların ötekileştirilmesi, biz duygusunu parçalamaz mı? Bundan daha büyük bir beka sorunu olur mu? Nerede bizim değerlerimiz? Bu mu demokrasi?

Neden farklı düşünen birine tahammülümüz yok? Herkesin bizim gibi inandığı, aykırı düşüncelerin kınandığı toplumlarda yeni fikirler ortaya çıkar mı?

Olayları ve olguları tartışmak yerine, neden kimin konuyu ortaya attığını daha fazla önemsiyor, ona göre tavır alıyoruz? Neden sorunlara, çözüme odaklanmak yerine kişilere odaklanıyoruz?

Bize güzel ambalajlar içerisinde sunulan kötülükleri nasıl kabul ediyoruz? Daha sonra neden “Yandım Allah!” diye feryat ediyoruz?

Kimi dinlediğimize dikkat ediyor muyuz? Bize faydası olacakları mı, duymamızı istediklerini mi dinliyoruz? Duyduklarımızı sorguluyor muyuz? Resmin tamamını mı, bize gösterilen bölümü mü görüyoruz?

Kimi dinlediğinize dikkat ediyor musunuz? Kime ne soruyor, ne dinliyorsunuz? Kimi dinliyorsunuz?

Son dönemde söylenenlere ve sonuçlarına bir bakalım mı?

Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati geçen Aralık ayında, “Şimdi uyuyun, 6 ay sonra uyanın. Çok farklı noktalara gideceğiz” demişti. Farklı noktalara gittiğimiz doğrudur. Enflasyon daha fazla yükseldi. Vatandaşın alım gücü daha fazla düştü. Yoksulluk daha da derinleşti. Umut verildiği gibi iyi bir noktaya ulaştık mı? Hayır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan "Faiz sebeptir, enflasyon neticedir.” denmişti. Faizler düşünce enflasyonun da düşeceği iddia ediliyordu.  Merkez bankası faizi %9’a düşürdü. Ne oldu, kredi faizler düştü mü? Krediye ulaşmak daha mı kolaylaştı? Tüketici kredi faizleri düştü mü?

Gün geçmiyor ki ekranlarda bir doğa tahribine, yerlerinden yurtlarından edilmek istenen köylülerin direnişine rastlamayalım. Gün geçmiyor ki olumsuz ÇED raporlarına rağmen, siyasi nüfus kullanılarak tahribata şahit olmayalım.

Köylü, “Meralarımıza, ormanlarımıza dokunmayın. Ağaçlarımızı kesmeyin, toprağımızı kirletmeyin, su kaynaklarımızı yok etmeyin!” diyor. Onlar, “Madenlerimizi çıkarmayalım mı, yeraltı kaynaklarımızı kullanmayalım mı?” diyor.

Vatandaş, “Ekip biçtiğimizi tarlalarımıza dokunmayın, ağaçlarımızı kesmeyin!” diyor. Onlar, “Fabrika yapacağız. Sanayi siteleri yapacağız. Konut yapacağız. İstihdam sağlayacağız!” diyorlar.

Bu örnekler saymakla bitmeyecek kadar fazla. Ama bilinmelidir ki, hiçbir hikâye, hiçbir resim tek noktadan bakılarak anlaşılmaz! Kurum ve kuralları bozan insan da erinde sonunda kaybetmeye mahkûmdur!