Halimiz: 

İlk başlarda her şey yolunda gitse de, zaman ilerledikçe geldiğimiz yerlerdeki alışkanlıklarımızın değişmediği görülüyordu. Önceki siyasi kimliklerimiz ve alışkanlıklarımızın ağır basması yeni kutuplaşmalara zemin hazırlıyordu…

Bir değişim bekleniyordu, değişim ve değişimin temel dinamikleri göz ardı edildi.  Yepyeni bir yapı oluşturmak için birlik olmak yerine, herkes geldiği yerdeki alışkanlıklarında diretiyordu. Bir aidiyet kültürü oluşturamadık.  

Geçmişin alışkanlıklarıyla geleceği inşa etmek mümkün değildi. Her birimiz bulunduğumuz yapılarda, ülke problemlerinin çözeceğine dair emare görmüyorduk. Bir çadır tiyatrosu çağrıştıran siyasi tartışmalar, insanımızı iki kutuptan birini tercihe mahkûm ediyordu. Kısır tartışmalarla milleti kutuplaştıran, ötekileştiren, hısımı hasım yaparak enerjimizi çalan çift kutuplu siyasi anlayışa son verecek bir üçüncü yolun mümkün olabileceği için burada toplanmaya karar vermiştik.

En büyük yanılgımız alışkanlıklarımızı değiştirmeden, geçmişte yaptıklarımızın aynısını yaparak farklı sonuçlar elde edeceğimizi sanmamızdı. Oysa sonucu değiştirmek, ancak düşüncelerimizi ve yaptıklarımızı değiştirmemiz mümkündü. Aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar bekledik.

Aramıza katılanlara “ben” olma fırsatı vermedik. Her fırsatta, “İlla bana benze,  benim gibi ol!” dedik. Benliklerini baskılamaya, kendimize benzetmeye çalıştık. Sadece istediğimiz doğrultuda hizmet etmelerini bekledik. Her “ben” değerler manzumesindeki milli birlik potasını oluşturan bir cevherdi. Cevherin olduğu gibi korunması potaya zenginlik katacakken, maalesef olduğu gibi korumak yerine değiştirme çabasıyla değersizleştirdik. İşte bu sebepten dolayı biz olamadık.

Başlama, yola çıkma nedenimizi unutmuş olmalıyız ki, aramızda köprüler kurmak, birbirimize ulaşacak bağlar oluşturmak yerine, duvarlar örmeyi seçtik…

İlk zamanlar bu duvarların varlığı önemsiz görünse, hissedilmezse de zaman içerisinde yükselmeye başladı. O psikolojik duvarlar öylesine yükseldi ki, artık birbirimizi göremediğimiz gibi birbirimizi hissedemez olmuştuk.

Karşımızdakini değersizleştirdiğimizi sanırken, bizi biz yapan değerlerimizi değersizleştiriyorduk. Ne büyük kayıp!

 Ahvalimiz:

Büyük hedeflere odaklanmışsan küçük işlerle, küçük ayrıntılarla uğraşamazsın. Böyle bir lüksün yok! Ne var ki, normalde göze batmayacak ayrıntılara takıldığında, büyük hedeflere asla ve asla ulaşamazsın. Küçük ayrıntılar, büyük hedefler ulaşmanın önündeki en büyük engellerdir!  Zamanınızı ve enerjinizi çalıp, daha önemli işlerinize ayak bağı olurlar.

“Sizinle aynı yöne giden birine yardım ettiğinizde siz de hedefinize daha kolay ulaşırsınız.” Başarı, başkalarıyla kurduğumuz ilişkide gizlidir. Başarı isteyen organizasyonlar, ister aile olsun, ister ticari işletme, dernek, sendika veya siyasi parti, hiç fark etmez. Çevremizle iyi ilişkiler kurmak ve iş birliği yapmak mecburiyeti vardır. Bunun yolu çevremizdekilerin kendilerini yanımızda, önemli hissetmelerini sağlamaktır. Unutmayalım ki, içten içe umursamadığınız biri, kendisini yanımızda önemli hissetmez!

Her birimiz kendi hayatımızın başrol oyuncusuyuz. Hangi başrol oyuncusu rolünün önemsiz olduğunun hissettirilmesini ister?

Gelişimde sürekliliği ve büyümeyi hedefleyen organizasyonlar, nasıl bir yol izleyeceğini iyi hesaplamalı, stratejilerini ona göre belirlemelidir. Bir ticari işletme, dernek veya siyasi partinin büyüme stratejisi aynı olmaz. 100 metre koşudaki referans değer ile maraton koşusundaki referans değerin aynı olmadığı gibi. Birinde hız, diğerinde dayanma gücü gerekir. Bununla birlikte tamamının ortak noktası insana yaklaşımdır.

Gelişerek yoluna devam etmek isteyen organizasyonlarda taşlar yerli yerine oturtulmalıdır. Taşlar yerli yerine konmadığında duvar sağlam yükselmez. Temel taşının yerine köşe taşını, köşe taşının yerine de düz duvar taşını koyamazsınız. Elinizdeki taşlar ne kadar kaliteli olursa olsun, her birini yerli yerine koyamadığınızda istediğiniz duvarı öremezsiniz! Taşları yerli yerine koyarak belki düzgün duvar örebilirsiniz ama bu duvarın sağlam olduğunu iddia edemezsiniz. Duvarın sağlamlığı taşların arasına konan harç içindeki kum ile çimentonun miktarı ve kalitesine bağlıdır. Duvarı oluşturan taşlar arasındaki harç gibi, organizasyonlarda da insanları bir arada tutan yapıştırıcı güven, samimiyet ve tutarlılıktır! Siz ne kadar güven veriyorsunuz? 

Bir binayı oluşturan taşların hepsinin aynı olmasını beklemek elbette ki abesle iştigaldir. Temele konacak taşlarla duvara, köşelere konacak taşların birbiriyle aynı olması beklenebilir mi? Her bir taş bulunduğu yere göre bir görev ifa etmektedir! Temele konulacak taş burca konmayacağı gibi, burçtaki taş da temeldeki taşın yerine konamaz! Bununla birlikte burçtaki taşın da, binanın temelindeki taşların üzerine inşa edildiği bilinmeli. 

Toplumların bir yazılı bir de yazılı olmayan kuralları vardır. Yazılı olmayan kurallar “doğal yasalar” kadar etkilidir. Siz bilmeseniz, önemsemeseniz, dikkate almasanız da ilişkilerinize yön veren bu kurallardır. Bir kurumun bünyesinde yöneticilik vasfında bulunan insanlara yazılı olmayan bu kurallar öğretilmedikten sonra, yazılı kuralları bilmelerinin çok fazla önemi olmaz. 

 Kronikleşmeye başlayan bir yaranın üzerini bantlamak veya ağrı kesici vermek tedavi etmek değildir. Doğru teşhis edip, doğru tedavi etmediğinizde belki geçici rahatlama sağlayabilirsiniz. Ancak ne var ki, bu yol süreç içerisinde yarayı (problemi) büyütüp azdırmaktan öteye gitmez. 

Türk Milletinin temel değerlerinin, önceliklerin en başında geldiği iddia edilen bir kurumda, Türk Kültürünün dinamiklerinden haberdar değilseniz, burada bir şey yapmanız mümkün değildir. Böyle bir ortamda doku uyuşmazlığı olur. Doku uyuşmazlığının olduğu bir ortamda organların birbiriyle uyumlu çalışmasından bahsedilemez. Doku uyuşmazlığı organizmayı zehirler, diğer organları da çürütür, öldürür. Organizasyonlar da vücut gibidir, her şey yerli yerinde olmalıdır…

Söz ve davranışlarımız iç dünyamızın dışa vurumudur! Konu ne olursa olsun, insanın bilinçaltında ne varsa o kelimelere dökülür.  Konuşma sırasında kullandıkları kelimelere bakın. Belli bir noktaya takılmadan kullandıkları kelimelerin tamamına bütünsel bakın. Fotoğrafın tamamına, yani büyük fotoğrafa baktığınızda, konuşmanın nereye gittiğini görebilirsiniz. Zihinleri sürekli odaklandıkları konu ile meşgul ve bilinçaltı da onunla dolu olduğundan başka bir şey konuşmalarını bekleyemezsiniz. Dikkatle dinlediğinizde, bir dedektif gibi kelimelerin izini sürdüğünüzde ne düşündüğünü, nereye varmak istediğini anlarsınız. Söylenmeyenleri duyar, gösterilmeyenleri de görürsünüz. 

Bir insanın zihinsel yapısı düşünce tarzı ve bilinçaltında nelerin yattığını öğrenmek istiyorsanız sözlerine kulak verin. Ne konuştuğunu, nasıl konuştuğunu iyi takip edin. Kelimelerin izini sürdüğünüzde, eninde sonunda sizi belli bir noktaya götürecektir. Hiçbir zihin içerisinde barındırmadığı ve odaklanmadığı bir konuyu sürekli gündeme getirmez.

Kaynakta akan suyun, geçtiği havzada olmayan mineralleri yapısında bulundurmaz!