Ötekiyle anlaşmak neden önemli?

Benim kişisel sınırlarım dışındaki her şey ötekiyse; annem, babam, kardeşlerim, eşim, çocuklarım, akrabalarım, arkadaşlarım; evim, kıyafetlerim, kullandığım eşyalar ötekiyse, ötekiyle anlaşmak bunun için önemli. Hem de çok önemli.

Hayatımızın kalitesi ilişkilerimizin kalitesine bağlıysa, ötekiyle anlaşmak elzemdir. İhtiyaçlarımızı gidererek hayatımızı idame ettirmek ve mutlu olmak için ötekiyle anlaşmak zorundayız.

Önceki yazımda da belirttiğim gibi ötekini anlamadan onunla anlaşamayız. Ötekini anlayabilmenin ön şartı da onunla gerektiği gibi iletişim kurarak onu dinlemektir. Ne var ki, anlamak yerine önce anlaşılmak isteriz. Çoğu insan karşısındakini anlamak için dinlemek yerine gardını alarak söylenenlere cevap vermeye hazırlanır. Konuşur ya da sıra kendine geldiğinde ne konuşacağını düşünür. Konuşulanları kendi filtresinden geçirip, kendi düşünceleriyle özdeşleştirerek, karşısındakine kabullendirmeye çalışır. Stephen R. Covey’in, “İnsanların çoğu cevap vermek niyetiyle dinliyor, anlamak için değil.” sözü ne güzel ifade ediyor.

Ötekiyle etkili iletişim kurmak için onu empati ile dinlememiz gerekir. Empati ile dinlemek anlama niyetiyle dinlemektir. Empati ile dinlemek karşımızdakinin değer yargılarını kavramaya çalışarak, dünyayı onların gözüyle görmeye, hissettiklerini anlamaya çalışmaktır. Empatiyle dinlemek duymaktan daha fazlasıdır! Sadece kulaklarımız ve gözlerimizle dinlemek değil, kalbimizi de işin içine katarak söylenenleri tam anlamaktır. Bu sayede konuşma sırasında söylenmek istenip söylenemeyeni duyar, görmemiz istenip gösterilemeyeni görürüz.

İkili ilişkilerdeki problemlerin ekseri çoğunluğu, birbirimizi dinleyip anlamamaktan kaynaklanır. Anlaşma dinleyip anlamayı, düşünüp konuşmayı gerektiren iki yönlü bir süreçtir. Öteki de bizi empatiyle dinlemeye, fazla nazlanmadan, düşüncelerini tam ve eksiksiz olarak aktarmaya istekli olmalıdır. Yeni bir ortama heybelerimiz dolu giriyorsak, dolu heybeye başka ne koyabiliriz?

Dinlemek karşımızdakine nefes olmak, onu var etmektir! Konuşmaya fikir ayrılıkları yerine görüş birliğinde olduğumuz konularla başlamalıyız. Taraflar herhangi bir konuda yüzde doksan dokuz anlaşsalar ve konuşmaya anlaşamadıkları bir konu ile başlasalar sonuç anlaşmazlıkla biter. Doksan dokuz konuda anlaşamasalar ve anlaştıkları tek konu ile başladıklarında diğer konularda da anlaşmaya varırlar. İlişkilerde doğru tavır bu kadar etkilidir.

 Hatalarımızı görmek için birbirimize bakmalıyız, dikiz aynasına değil!

 Sağlıklı bir anlaşma iki tarafın da kazanması ile mümkün olacaktır. Bir alışverişte bir taraf sürekli kazanıyor, diğer taraf kaybediyorsa bu alışverişin devamı mümkün olmaz. Kaybeden ses çıkarmıyorsa mutlaka burada kendini tatmin eden bir durum söz konusudur. Mutlaka bir ihtiyaç vardır, o ihtiyaç bittiğinde işbirliği bitecektir. Bir tarafın kazancına, diğer tarafın kaybına dayalı hiçbir anlaşma uzun süreli olmaz.

Bu anlaşmadaki kastedilen kazan-kaybet, kaybet-kazan anlayışına bağlı bir uzlaşma düşüncesi değildir. Herkesin istediğini elde edeceği kazan-kazan esasına dayalı bir anlaşmadır. Bu anlaşmada kastedilen senin yolun ya da benim yolum değil, ikimizi de tatmin edecek ve o ana kadar fark edemediğimiz üçüncü bir yoldur.

Burada cevaplanması gereken asıl soru,  Anlaşma büyük resim üzerinden mi, şahsi ikballer üzerinden mi olmalı? Anlaşma değerler üzerinden mi, günlük hesaplar üzerinden mi olmalı?

İlkeli duruş sergileyerek kaygılarını dile getirenlerin talepleri mi, yoksa kendilerine bir gelecek görmeyenlerin hezeyanları mı dikkate alınmalı?

Herhangi bir çatışmada olayları görme ferasetimiz yaptıklarımızı, yaptıklarımız da aldığımız sonuçlar belirler.