Çoğu kez kendimi " Güzin Abla" gibi görüyorum. Eskiden gazetenin bir sayfasında "Güzin Abla " köşesi bulunurdu. Derdini ona yazanlara o da kendince akıl verirdi. Rahmetli doktor Haydar Dümen'den bahsetmiyorum. Türk psikiyatr ve seksolog olan doktorumuzunda gazete köşelerinde cinsel sağlık konulu yazıları ve okurların cinsel yaşam konusundaki problemlerini mizahi bir üslupla yanıtlaması ile meşhur olmuştu. Ben daha çok Güzin Abla köşesini okumayı ve birgün onun gibi olmayı çok arzulamıştım.Yıllar içinde onun mesleğine sahip olamadım ama onun gibi esnaf olduğum dönemlerde yanıma gelenlerin dertlerine ortak olmaya, yol göstermeye, yardımcı olmaya gayret ettim. Belkide bazı insanların mizacı, karşı tarafa derdini anlatma ihtiyacını hissettiriyor olabilir, bu benim teşhisim doğru - yanlış bilemem . Yaşadığım tecrübeler bana bunu düşünmemi sağlamış olabilir. Bir tanıdığın düğününde masada yanlız otururken kızım oyun pistinde, bende oynayanları seyretmekteydim. Yanıma delikanlı oğlu ile birlikte bir kadın geldi. Tanıdığımızın bir yakınıydı. Oynayanların arasında birini bana gösterip - " o, benim oğlumun ikizi" dedi. Dönüp baktım acaba diğeri öldümü diye içimden geçirdim. - " Oğlunuza ne oldu? " diye sordum . - " Hapiste yatıyor " dedi. - " Hayır olsun, iftiraya mı uğradı da yatıyor " dedim. - " Yok yok öyle birşey değil, hırsızlık suçundan yatıyor " dedi.
Ben şok ve şaşkın halde - " Ne hırsızlığı öyle " diye sinirli ve ciddi bir tavırla baktım. - " Beş - altı arkadaş villa soymaya gitmişler, herkes kaçmış, bir tek bu salak kalmış. Allahın bildiğini kuldan niye saklayım ki demiş. Diğerleri yakalanınca inkar etmiş, bu itiraf etmiş hırsızlığa gittik diye.Şimdi sekiz - on yıl belki de daha fazla diyor avukat. Yapacak bir şey yok hapiste akıllanır. Ben ona daha önce kamyonet aldım. Hurdacılık yapsın diye onu da yapmadı. Arabada kapının önünde çöp oldu, hurda olarak satıldı. Yanımda bu 25 yaşında oğlan kaldı.Onu da abisi gibi olmasın diye hiçbir yere göndermiyorum. Ben de evlere temizliğe giderek geçiniyorum " diyerek kitap okur gibi hiç durmadan derdini anlattı.Düğünden uzak bir masaya geçip Sadece onu dinledim. İçindekilerini anlatmaya o kadar ihtiyacı varmış ki durmadan karışık her telden anlatım mevcuttu.Belli ki bende onu rahatlatacak bir sıcaklık, bir iletişim buldu bütün derdini döktü. İçini boşalttı. İnsan ilk kez gördüğü birine bu kadar sırlarını anlatabilirmi? Anlatmalı mı? Diye düşündüm. Ortamını bulunca anlatılabilirmiş öğrendim. - "Bu delikanlıyı işe koyalım. Oğluma söyleyeyim, onu çalıştığı yerde işe alsın. Oranın müdürü alır " diyerek yardımda bulunmak istedim. Verdiği cevaplada beni şaşırtmayı başardı. - " Yok istemem, sakın, bu sizi de , oğlunuzu da rezil eder. Çalışmaz, saatinde işe gitmez,uykucudur akşama kadar yatar.Kimsede uyandıramaz onu. Sakın başınıza dert almayın, sorumsuz, tembelin tekidir" diye oğlunu mükemmel öven bir anneyede şahit oldum. Beni asıl yürekten yaralayan hapis yatan oğlu oldu. Hayatın başında, 28 yaşında delikanlı genç bir evladın, hayata kurban gidişi. Yanlış arkadaşlar, ailenin yeteri kadar evladı ile iletişim kuramayışı, sorunlarını göz ardı edişi , onu hayatın zorluklarına karşı hazırlamada başarısız oluşu ile evladın en verimli ,en canlı, hayat dolu yıllarını yaptığı hatasının bedelini ödeyerek geçirecek. Belki ağır bir ders alacak, doğru yolu bulacak. Belki de kaldığı yerden devam edecek. Çok üzüldüm. Devletimizin gözünün gençlerin üzerinde olmasını arzuladım. Onlara iş imkanları oluştursa, faydalı işlere yönlendirse diyerek ahlar çektim durdum.Düğüne otobüsle gelmişlerdi.Şoför Nebahatime seslendim. Evlerine bırakalım diye.Sağ olsun itiraz etmeden ana - oğlu evine bıraktık.Anne olmak, evlat yetiştirmek ne büyük sorumluluk, ne büyük zorluk.Hele hayat şartları , yaşam koşulları da sana darbe vurmuş ise ömür boyu mücadele, kaderin değişmez. Bize düşen yürekten gelen dualarda bulunmak. Bütün evlatlarımıza doğruluk, güvenilirlik, sadakat, iman,vicdan, merhamet, hayırlı meslek, hayırlı eş, hayırlı zührüyet dilemektir. Hayatta her daim iyilik hakim olsun dileklerimizle saygılar.