Ekonomik hareketliliğin en yüksek oranda yaşandığı bankaların kendine özgü dili ve hareket anlayışı olduğunu zamanla hep birlikte anlamış olduk. Kredi vermek istediklerinde tüm görsel, yazılı ve sosyal medyadan adeta bedava para dağıtırmışçasına sınırsız reklamlar karşımıza çıkar.

 Rakamların birbirine karıştığı faiz oranlarına hemen hemen hiç dokunmadan verilecek olan miktarın ön plana çıktığı sanki hiç geri ödenmeyecekmiş gibi yaratılan algı operasyonu sonrası hepimiz bu kredileri kullanmak zorunda kalıyoruz. Banka reklamlarında zaman zaman faiz oranlarını da görürüz, bunlar ya çok küçük puntolar ile yazılır çok dikkat çekmez ya yıllık faiz diye yazması gerekilen oran aylık olarak yazılır tüm işlemler bittiğinde karşınıza daha yüksek bir oran çıkıverir.

Ama bugünlerde durum çok farklı, bankacılık sektörü kredi reklamlarından çok mevduat hesabı toplama reklamlarına daha çok yer vermiş görünüyor.

Kredi reklamları kısa vadeli ve düşük miktarlarda ancak yüksek faizli olanı bugünlerde çok yoğun görülmekte. İşin aslı ise bankaya kredi başvurusu sırasında ortaya çıkmaktadır. Öncelikle faiz oranları neredeyse yıllık yüzde 16 - yüzde 18 olan işletme, tüketici kredilerine bankaların çok sıcak bakmadığı görülmekte. Verilen kredilere, gayrimenkul ile ipotek güvencesi dışında kefil de talep eden bankaların olduğuna tanık oluyoruz.

Sistemin ipotek altına aldığı ve vatandaşın hareket alanını bilerek ve doğrudan engellediği bu yapı her geçen gün vatandaşı daha büyük borç yüküne ve çıkmaza sürüklemektedir. İpotek altına alarak kullandığı kredi ile elindeki mali gücü birebir nötrleştiren ve vatandaşa kredisini kapatmak imkanını vermeyen çok acımasız bir sistemdir.

Tüm krediler bankaların yüksek kâr elde etmelerine uygun halde planlanmıştır. İlk ödemeleriniz aylar ya da yıllar sonra ödeyeceğiniz faizin yükü ilk aylardaki tahsilatlara yüklenmiştir ve kullanmayacağınız vadenin faizini bankalar peşin almış oluyor. Böylesi bir uygulamada erken borç ödeme ve yükten kurtulma şansı kalmamıştır.

Bankacılık sistemi sektörsel borçlanma açısından da ciddi sorunlar yaratmıştır. Özellikle zirai kredilerin Cumhuriyet dönemi yasaları ile koruma altında iken 2002 yılında çıkarılan yasa ile banka borçlarında ipotek sonrası satışı gündeme gelmiş ve birçok köylü ve çiftçinin arazileri bankalar aracılığı ile satılmıştır. Borç ve geri ödeme dengesi açısından son derece uzun vadeli olan zirai borçlanma ülkemizde çok büyük oranda açık vermektedir. Bu nedenle özel bankalar güvence olarak en yüksek faizi zirai alandaki kredilere uygulamaktadır.