Denklik sorunu yıllardan beri bir türlü belli standarda oturtulamayan sorun olarak karşımıza çıkmakta.

Bu konuda YÖK’ün sık sık karar değiştirmesi en önemli sebeptir.

Bundan dolayı bu denklik sorunu yurtdışında eğitim görenlerin artık adeta kabusu haline gelmiştir.

Ayrıca YÖK bu denklik sınavlarını öyle bir seviyede tutuyor ki, diyeceksiniz ki NASA’ya uzman seçiyor.

Seviyenin yüksek tutulması tabi ki takdire değer bir yaklaşım.

Ama sizin dünyada ilk dört yüz üniversite arasında yer alan tek bir üniversiteniz bile yoksa, sayılı üç-beş eğitim kurumunda verilen eğitim ile taşradaki eşdeğer üniversiteler arasında ciddi seviye farkları varsa ortada iyice düşünülmesi gereken bir durum var demektir.

Ortada böyle bir durum varken denklik sınavlarını bu üç-beş üniversite seviyesinde yapılması çok doğru değildir.

Bunun ortalama bir standardı olmalıdır.

Ayrıca sık karşılaşılan bir sorun da YÖK’ün yurtdışında bazı üniversiteler ile ilgili denklik şartının aranmayacağını belirtmesine rağmen zaman içerisinde karar değiştirip bahsi geçen Üniversitelerden mezun olan öğrencilerin önüne denklik sınavı şartını getirmesidir.

Bunun ötesinde daha kötüsü de önce tanıdığını söyleyip daha sonra bazı üniversitelerden alınan diplomaların tanınmasıdır.

Buna sebep olarak da yurt dışındaki bazı üniversitelerde sahte veya usulsüz diploma alma olayları gösterilmekte.

Sahte diploma veren kurumlar varsa bunları tespit etme görevi ilgili ülkelerde bulunan eğitim ataşelerinindir.

YÖK her şeyden önce ülkemizde yaşanan sahte diploma skandallarını çözmelidir.

Yakın geçmişte kendi burnunun dibindeki TÜBİTAK’ta görevli bazı birim başkanları sahte diplomalı oldukları ortaya çıkmıştı.

Madem kriter bu o zaman bu sahte diplomalarda adı geçen üniversitelerdeki bütün öğrencilerin diplomalarını tanımayacaksınız.

Böyle olaylar yaşanıyor olabilir, ancak bazı yerlerde sahte diploma veriliyor bahanesiyle oralarda alın teri ile eğitim gören bütün öğrencileri zan altında bırakılamaz. Herkese sahtekar muamelesi yapılamaz.

Burada bir de özel ve vakıf üniversitelerinin konu ile alakalı lobi baskıları var ki, bu da ayrı konu.

Üstelik 11.04.1997 yılında, Lizbon sözleşmesi (AVRUPA BÖLGESİNDE YÜKSEKÖĞRETİMLE İLGİLİ BELGELERİN TANINMASINA İLİŞKİN SÖZLEŞME) veya Erasmus programı (Avrupa’daki yüksek öğretim kurumlarının birbirleri ile çok yönlü işbirliği yapmalarını teşvik etmeye yönelik bir program) gibi sözleşmelere imza atıldığı halde.

Tabi burada ciddi mağduriyetler yaşanmaktadır.

Bu sorunlar, biz Göçmen STK’lara da fazlasıyla yansıtılmaktadır. Sorunlar dönem dönem raporlar halinde ilgili mercilere iletilmekle beraber, maalesef çözüm noktasında yeterince takipçi olunamamaktadır.

Burada bizim eksikliklerimiz de söz konusudur.

Bu ve benzeri konuları Kurumsal seviyede tüm boyutları ile inceleyecek ve ilgili Kurumlar ile çözüm arayacak uzman kişilerden oluşan komisyonlar kurulmalıdır.

Yıllarca dernek yönetimleri ehliyet ve liyakat sahibi kişilerden oluşmalı derken bu ve benzeri durumları kastederek söyledik.

Göçmen STK’larımızın esas görevlerinin ve misyonlarının arasında bu tür konularda üyelerimize kurumsal destek de verilmelidir diyoruz öteden beri.

Sonuç olarak bu denklik meselesi ciddi bir sorundur ve birkaç satır ile geçiştirilemeyecek kadar geniştir.

İleride de konuyu gündeme taşımaya devam edeceğiz.

Burada kimse hak etmeyene denklik verilsin demiyor.

Ama ortada bir adalet ve iyi niyet olmalıdır diyoruz.

Bu sorunları bizzat yaşamış ve müşahede etmiş biri olarak gündeme getiriyoruz.

Çünkü buralarda zaman zaman kasıt ve art niyete kadar varan yaklaşımlar yaşanabilmektedir.