Bugün aGazete’de ilk köşe yazımla sizlerle yeniden buluşmanın heyecanını yaşıyorum. Yeni köşedeki ilk yazıyı da tatil için bulunduğum Antalya Kumköy Hane Otelde yazıyorum.

Sizlere yeniden merhaba derken en büyük hainliğin kendi insanını kandırmak, onu sömürmek olduğuna inandığımı belirtmek istiyorum. İnsana hizmet nidalarıyla bir mevkiyi işgal edip, daha sonra da hedefe giden yolda insanı kullanılacak bir araç olarak gören anlayışa hep karşı oldum, karşı olmaya da devam edeceğimi belirtmeyi bir zaruret olarak görüyorum.

İnsan önemsenmek ister…

İnsan bulunduğu ortamda değer görmek ister…

İnsan kendini rahatlıkla ifade edebileceği insanların arasında bulunmak, bir yere ait olmak, o ortamda varlığını sürdürmek ister.

Yeme, içmek gibi fiziksel ihtiyaçlarını karşılamak ne kadar gerekliyse, önemli olma arzusu da en az o kadar gereklidir. Ne yazık ki çoğu insan bunun farkında bile değildir.

İster devlet yönetiminde, ister ticarette, siyasette, ailede, arkadaş guruplarında, nerede kim olursanız olun. Birlikte olduğunuz ortamda, kendisini rahatlıkla ifade etmesine fırsat vermiyorsanız o insan yanınızda kalıcı olmaz. Uzun süre yanınızda tutamaz, birlikte yol yürüyemezsiniz. Size sadakatle bağlanmaz.

1999 yılında Ankara’da katıldığım bir Network 21 seminerinde ana konuşmacı Skip Ross’tu. Süha Evrim konuşmayı Türkçe olarak bize naklediyordu. O gün hiç unutmamak üzere şu cümleler hafızama kazınmıştı. ‘İnsan ilişkileri konusunda kısa bir formattan önemli bir ders almak istiyor musunuz? Öyleyse karşınızdaki insanın göğsündeki levhayı okuyun! Kim olursa olsun, her insanın göğsünde gizli bir levha vardır, görünmez. Orada, ‘kendimi mühim hissetmemi sağla’ yazar. O levhayı okuduğunuzda, o insanla sonsuza kadar kopmayacak sağlam bağlar kurarsınız.’

Bir turizm şirketi kanalıyla 5 yıl önce tesadüfen rezervasyon yaptırıp gelmiştik Hane Otel’e. Kalacağımız oda hoşumuza gitmediği için resepsiyona gittim, odadan hoşnut olmadığımı bildirdim. Konuşmamızı duyan Otel Müdürü Nadir Kıvanç bizimle bizzat ilgilendi ve problemi çözdü. O gün tanıştığımız personel müdürü Emine Teke’nin düzenin sağlanması konusundaki titiz gayretine de şahit olduk. Resepsiyon müdürü Erdal Bengül müşterilerle çoğu zaman bire bir ilgileniyor. Sözün kısası burada mühim birisi olduğunuzu hissettiriyorlar.

Nadir beye ‘Hane’ isminin nereden geldiğini sordum. “Bizim otelimizin kurucusu Ahmet Fazıl Sezer aile ortamı olsun diye otelin kurulurken adını ‘Hane’ olarak koymuş.  Amaç, buraya gelen insanların kendilerini evlerinde hissetmelerini sağlayacak sıcak ortamı oluşturmak. Biz de bunu yapmaya çalışıyoruz.”

2012 Ocak ayında hayatını kaybeden Ahmet Fazıl Sezer hakkında o ana kadar herhangi bir bilgiye sahip değildim. Nadir bey, “22 yıl önce daha bir çocukken stajyer olarak gelmiştim buraya. Ofise gelir bizimle bire bir ilgilenirdi. Herhangi bir sıkıntımız olup olmadığını sorar, aileden biriymişiz gibi yakınlık gösterirdi. Biz de ‘Hane Gurup’ olarak bugün, onun bize öğrettiklerini uygulamaya çalışıyoruz. Bu anlayışı bir felsefi anlayış olarak kabul, hizmetlerimizi bu doğrultuda devam ettiriyoruz.”

Eskişehir ve Antalya’da iki okul yaptıran, ‘Eğitime yaptığım her yatırımdan dolayı huzur ve mutluluk hissediyorum’ sözlerinin sahibi 1997-1999 Eskişehirspor’un da başkanlığını yapmış, eğitim aşığı merhum Ahmet Fazıl Sezer. Ülkemize değerli hizmetler sunmuş yüce gönüllü insana rahmet diliyorum.

Pandemi kurallarına titizlikle uyan, hijyen konusunda asla taviz vermeyen idari kadro ve tüm personel misafirle direk temas halinde. Buraya gelen misafirin kimliğine, diline, etnik kökenine bakılmıyor. Her insana, eve gelen misafire gösterilen Türk misafirperverliği sergileniyor. Nadir bey, “Biz bu yüzden diğerlerinden farklıyız” diyor.

Peki, sizi diğerlerinden ayıran, farklı kılan ne?