Hz. İbrahim (A.S) Misafirperverliği ile meşhur bir insandır. Misafiri olmasa o gün sofraya oturamayan biridir Misafir ağırlama alışkanlığından bazen tepelere Misafir aramaya çıkarmış. Yaşadığı şehrin konumu ve zamanın geleneğine göre kafileler; develerle, atlarla bulunduğu çevreden geçerlermiş. Böyle misafir aradığı bir gün üç yüz kişilik bir mecusi kafilesi oradan geçiyormuş. Karınları aç olduğu için İbrahim (A.S) görünce; - "Bizim karnımız aç. Nerede doyurabiliriz " diye sormuşlar. İbrahim Peygamber aradığını bulduğuna sevinerek bunları almış, evine götürmüş. Hayvan kestirmiş. Güzel bir sofra kurdurmuş. Bir güzel karınlarını doyurmuş. Doyan kafile yola çıkmak için kalkmışlar. Giderken yapılan hizmetin karşılığını vermek istemişler. - " Sana zahmet verdik, bize çok iyi ikramda bulundun. Sende bizden bir şey iste, bizde verelim ve yolumuza gidelim " dediklerinde, İbrahim (A.S) - " Ben sizden yalnızca tek bir şey isterim. Benim Rabbime bir kere secde edin." Ateşe tapan mecusiler; - "Amma da yaptın. Başkaları duysa ne derler? Bir yemek için Din değiştirilir mi? Biz böyle bir şey yapmayız. İbrahim (A.S) da ; - "Ben başka hiçbir şey istemem. Yolunuza gidebilirsiniz. Mecusiler kendi aralarında konuşup bir karar vermeye çalışmışlar. Bu kadar kalabalık insan karnımızı doyurduk, karşılığını vermeden gitmek olmaz diye düşünmüş, bir şey yapmamak içlerini rahatsız etmiş karar vermişler.; - " Yalandan yatalım, kalbimizi mi okuyacak. Hem memnun etmiş oluruz, hem de dinimizden dönmemiş oluruz " fikrine varmışlar ; - "Ey misafirperver istediğini yapalım, ne tarafa dönüp secde edeceğiz sen onu göster" derler İbrahim (A.S) kıbleyi gösterir. Mecusi kafilesi secdeye kapanınca İbrahim Peygamber ellerini açıp Rabbine dua eder. - "Ya Rab! Ben yatırdım, vazifemi yaptım. Sende kalplerine hidayet ver" diye kalpten duada bulunur. Onun bu içten yakarışı Allah katında kabul olur. Mecusilerin " Hidayeti ilahiye şimşeği " öyle bir kalplerinde çakar ki başını kaldıran; - " La ilahe illallah İbrahim Halilullah" derler. Bir şeyi kalpten istemek, isteğinin de Allah katında makul olması duanın hayırla sonuçlanmasıdır. Peygamber Efendimiz de kavim ve kabilelerden İslamiyet’i öğretmek için öğretmen istendiği zaman, iki kişi gönderir, birine anlatma vazifesi, diğerine dua etme vazifesini verirmiş. Arkadaşı anlatırken, anlatılanların kalp ve ruhlarına tesiri için ikinci arkadaş onların zorlanmadan kolay öğrenmeleri için dua da bulunurmuş. Burada edilen duanın sırrı; Dua edenin imanlı, haramdan, yalandan küfürden, şirkten uzak olması gerekir ki, Duası çabuk gerçekleşsin. O yüzden dua, duadır ama ağız, ağız değildir denir. Yalansız dolansız bir insanın Duası ile inançsız bir insanın ettiği dua bir olmaz. Sonuçta her canlı Allah’ın kuludur. Her insanın inançlı ya da inançsız yaptığı dualar mutlaka Allah katında kabul olur. Tek fark birinin anında olursa diğerinin boğazından haram geçtiyse 40 gün sonra kabul olur. Eğer olmuyorsa mutlaka hakkında hayırlısı olduğu içindir. Her şeyin hakkımızda hayırlısı olması umutlarıyla Saygılar…