“Cambaza bak cambaza” dendiğinde, sen de hala ip üzerindeki cambaza bakmaya devam ediyorsan, başına gelene ağlanmayacaksın be kardeşim! Cambaza bakarken neler olabileceğini tahmin edemiyorsan başına gelenleri de hak ediyorsun!

Yıllar geçse metotlar değişse de, insanın dikkatini başka yöne çekme işlemi aynen devam ediyor. Vatandaş, akaryakıt, elektrik, doğalgaz zamları sonrası geçim sıkıntısı altında inim inim inilerken, maliye bakanı “Gözüme bak!” diyor. Ak Parti yöneticileri ve Milletvekilleri hala “zamlardan CHP sorumlu” diyebiliyor. Elektrik ve doğalgaz zamlarında indirim yapılabileceği beklentisi oluşturulmasına karşılık olumlu bir adım atılmıyor. Temel gıda maddelerindeki KDV oranın yüzde 1’e düşürülmesi ürün fiyatlarının düşüşünde beklentileri karşılamadı. Birazcık rahatlamak, nefes alabilmek için beklerken, gün geçmiyor ki iktidar gündemi altüst edecek başka bir şey açıklamasın.

İnsanlar bütün içerisinde bir noktaya bilinçli olarak odaklandırılıyor. O noktaya yoğunlaşıyor ve sadece kendisine gösterilmek isteneni görüyor. Hal böyle olunca da büyük resmi göremiyor, bütünün farkına varamıyor. Gördüklerine öylesine inanıyor ve öylesine şiddetli savunuyor ki, farkında olmayan her şeyi gördüğünü, her şeyi bildiğini sanır.

Olduğumuz gibi gördüğümüz dünyayı olduğu gibi gördüğümüzü düşünmek, öyle sanmak kime ne kazandırabilir? Kendisine gösterilen kadarını gören birinin, resmin tamamını gördüğünü düşünmesi ne kadar sağlıklı olur? Gösterileni görmekle, bütünü görmek aynı şey mi?

Çevremizde gelişen olayların sadece gördüklerimiz ve yorumladıklarımızdan ibaret olduğunu düşündüğümüzde yanılırız. Dünyayı olduğumuz gibi değil de, olduğu gibi gördüğümüzü düşündüğümüzde yanılırız. Çevremizde gelişen olayların sebep sonuç ilişkisini göz ardı ettiğimizde yanılırız. Sadece gördüklerimiz, algıladıklarımız ve bildiklerimizin mutlak doğru olduğunu iddia ettiğimizde yanılırız. Bütünü görmeden bildiklerimizin doğruluğunda ısrar, bizi körlerin fili tanımlaması sonucuna götürür.

 

Hayatlarında fil görmemiş, filin nasıl bir şey olduğunu bilmeyen altı tane kör adam bir filin yanına getirilir. Her birisini filin farklı bir yerine götürürler ve onlardan, elleriyle fili tutmalarını isterler.

Sonra da, tuttukları bu şeyin “neye benzediğini” tarif etmelerini söylerler.       

Körlerden bir tanesi, filin kulağını tutmuştur ve şöyle söyler:

“Fil, büyük bir yelpazeye benziyor.”

İkinci kör, filin bacağını tutmuştur ve şunları söyler:

“Fil, bir ağaca benziyor.”

Üçüncü kör, filin hortumunu tutmuştur ve şöyle söyler:

“Fil, iri bir yılana benziyor.”

Dördüncü kör, filin gövdesini tutmuştur, o da şunu söyler:

“Fil, bir duvara benziyor.”

Beşinci kör, filin dişlerini tutmuştur ve şunları söyler:

“Fil, bir mızrağa benziyor.”

Altıncı kör, filin kuyruğunu tutmuştur ve şöyle söyler:

“Fil bir halata benziyor.”

Körlerden her biri filin farklı bir özelliğini dile getirmiş olmakla birlikte, filin bütünsel bir resminden haberdar olmadıkları için, sadece elleriyle deneyimledikleri şeyin “ne olduğu” hakkında hiçbir fikir ileri sürememişler.

 

Elde ettikleri verileri, daha önceki algılarından, yaşamış oldukları tecrübelerden yola çıkarak değerlendirip, tarif etmek zorunda kalmışlar.

Bu nedenle yaşamış oldukları tecrübeler (filin farklı parçalarını tutmak) neticesinde yaptıkları değerlendirmeler bir anlam taşımamış, eldeki verileri birleştirdiklerinde de filin doğru bir tanımını yapamamışlar.