Kentsel dönüşüm; yıllanmış, deprem görmüş, eski yapılar için vazgeçilmez bir hale geldi.

Sitesini, apartmanını yenilemeyi düşünmeyen hemen hemen kimse yoktur.

Bir de bunlara deprem korkusu eklenince bir an evvel eskiyi verip yenisi ile değişim yapalım düşüncesindeyiz.

Eskiyi verelim derken sadece maddi manada değişiklik olmuyor. Aslında manevi değişime gidiyoruz.

Bunun farkına sonradan varıyoruz. İstemeden de olsa kaybettiğimiz eski yapılarımız değil. Geçmişimiz, anılarımız, komşuluk ilişkilerimiz, dostluklar, çocuklarımızın çocukluk anıları, büyüklerimizin hatıraları...

Hiç bir şey eskisi gibi olmuyor, olmazda.

Örneğin on haneli bir apartman bir anda kırk hane oluyor.

Yeni gelen nesil, kendi halinde çalışan kesim.

Komşuluk ilişkileri yok denecek kadar az.

Sadece karşılaşırsanız kapıda, asansörde selam alırsınız.

Bazılarından o selamı bile göremezsiniz.

Ya da bazen eskiyi verip yeni ev sahibi olmak isterseniz ya bahçenizdeki yeşil alanınız küçülecek ya oturduğunuz evinizdeki metrekareniz değişecek.

Bizde evini kentsel dönüşüme verenlerdeniz.

Evimizin en çok erik ağacının altının oturarak içtiğimiz kahveleri, yaptığımız sohbetleri özledim.

O ağacı ben dikmiştim oğlumun ağacı olarak.

29 yaşında şu an. Oğlumdan 6 ay büyük.

Vişneyi kızım için diktim. Asmayı da kendim için...

Her yıl bu zamanlar bahçemizdeki meyvelerin büyümesini beklerdik. Çoğu zaman bekçilik yapardık. Gelen geçen çocuklar büyümeden eriğimizi, asmamızı koparmasınlar diye.

Tatlı komşum Ayşe Hanım erik ağacına çıkan çocukların üzerine balkondan su dökerek kovardı çoğu zaman.

Minik minik eriklerin koparılmasına gönlümüz razı gelmezdi.

O da o kadar tatlı bir erikti ki tadına bakan pazardan erik alıp yemeyi düşünmez, olsa da onu yesek diye beklenirdi.

Hele üzüm asmasının yaprağını pazarda kesinlikle bulamazdınız. Yoktu böyle bir tat. Tokat yaprağı.

Sanki içine kendin limon sıkmışsın gibi ekşili ve lezzetli bir tadı vardı.

Mahallede sevilen asma olmuştu. Büyüdükçe toplanırdı. O yavrum da toplandıkça artarak çoğalırdı.

Vişnelerimizin reçeli, hoşafı bambaşkaydı.

Reçelin rengini, tadını hiç bir markette bulamazdınız.

Satılan hazır reçellere benzemiyordu.

IMC usulü komşularla birlikte toplar, bölüşürdük.

Ne güzel günlerdi.

Şimdi düşününce bir daha yaşanmayacak olması bana acı veriyor.

Kendimizi avutuyoruz. Yepyeni, sıfır evimiz, havuzumuz olacak. Işıklı havuz izleyeceğiz gece manzarası olarak.

Gündüz havuzda yüzülecek, çocuk sesleri, eğlence, spor salonumuz olacak, isteyen gidip sporunu yapabilecek.

Eskisinden küçük balkonumuz olacak etrafa bakabileceğimiz.

Daha çok insanla bir arada yaşayacağız. Belki daha çok komşumuz olacak farklı mesleklerde. Sosyal çevremiz artacak.

Hepsi çok güzel.

İnsanoğlu tabii ki de bütün yeniliklere açık olmalı. İleriye gitmek, ilkemiz olacaktır.

Ama unutamayacağımız hatıralar, geçmişin tadı hep ‘keşke’ dedirtecek bizlere.

Hakkımızda her şeyin, her daim hayırlısı olsun diyerek saygılar.