Eski bir Ramazan günü. Tiyatroda saat 21.00’da ‘Kadıncıklar’ diye güzel bir oyun vardı.  Bizim planımızda iftarı yapıp gitmekti. Ulu Camii’de de teravih namazını kılıp tam saatinde yetişiriz diye kızlarla planlamıştık. 

Annelerimizi de aldık. İftar sonrası Ulu Camii’ye gittik. Evdeki hesap çarşıya uyumadı. 15 yaşlarındaydık daha. Oyun izleme heyecanı bize teravihi unutturmuştu. Saat tam 21.00 oldu. Biz teravihde cemaatle kaldık. Aklımız tiyatroda. Kızlar birbirini tekmeliyor ‘Hadi çıkalım’ diye. Bir yandan da annelerimizi çekiştiriyoruz çıkmak için. Geç kalırsak bizi oyuna almayacaklardı. Biletlerimizde boşa gidecekti. 

Herkes secde ederken biz kalktık insanların arasından atlaya atlaya çıktık. Koşa koşa oyuna yetiştik. Beğenerek izledik. Annelerimizde beğendi çok mutlu olmuştuk.
Hatta ömürlerinde ilk defa onları tiyatroyla tanıştırmıştık. Kendimizle gurur duymuştuk. 
Dönüp dönüp soruyorduk ‘Beğendimiz mi, çok güzeldi iyi ki geldiniz, memnun kaldınız değil mi’ diye.

Oyun bitti çıktık. Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu’nun önünde dolmuş ya da taksi beklemeye başladık. Ama şansımıza bir türlü boş olanı bize denk gelmiyordu. Belki 40 dakikadan fazla beklemişizdir. En son yürüyerek gitmeye karar verdik. 

Hava sıcak. Başladık yürümeye. Yine de gözümüz boş taksi ve dolmuşta. Tam Ulu Camii’nin önünden geçerken ayaklarımızın üstüne doğru açık kahve ve beyaz renkte bir kedi sıçradı. Baya ürktük. Yürümeye devam ettik. Kedicikte önümüzde zıplaya zıplaya yürüyor. Sonra dönüp bizim etrafımızda bir tur atıyor. İki kişinin arasından geçiş yapıp tekrar yürüyor. Yol boyu bizi takip etti. Hatta bizden önce hangi yöne döneceğimizi de biliyordu. 

Önce o sokağa giriyor, tekrar çıkıyor, yine bizim çevremizde dolanıyor, aramıza giriyor vs... Hepimizde bir korku. Birbirimizin koluna girdik. Saat gece 1’i geçmişti. Annemde “Tövbe tövbe. Nedir bu hikmet” derken jetonum düştü. Sen misin oyuna gidecem diye kalkıp, evliyaların, padişahların, Hızır Aleyhisselam’ın namaz kıldığı Ulu Camii gibi kutsal yerde cemaati rahatsız ederek, zıplaya zıplaya, insanlara çarpa çarpa teravihden çıkan!

Rabbim yine cahilliğimize verdi. 
Kalbimizin temizliğini biliyor. Bu kadarı bize uyarı olarak yetmişti. Ürkerek evimizin sokağına gelmiştik. Yemin ediyorum kedicik, apartmanımızın önüne bizden önce varmış, orda durup beklemişti. 

Kendimizi bizim apartmana attık. Komşumuz da korkudan kendi evlerine giremedi. Bize girmiştik. Üzerimizde hala korku vardı. Hep beraber sahurumuzu yaptık. Rabbimize tövbe ettik bizi bağışlamasını diledik. 

Sahur vakti bir ara balkona çıktım. “Şükür gitmiş” derken arabanın altından fırlardı resmen ‘ben buradayım’ der gibi. Yine turlamaya başladı. İçeri nasıl girdiğimi bilemedim. O hafta korkudan dışarı çıkmamıştım. 
Kızlar ve anneleri o gece bizde uyudular. Sabah gün ağrıdığında kedicik gitmişti. Bir daha görmedik ama suçumuzu anlamıştık. 

Yıllar geçse de o geceyi hiç unutmadım hep aklımda. Bu dünyada hatalarımızın bedelini er ya da geç öderiz. 

Her zaman güzel günler geçirmenizi diliyorum. Sevgiyle kalın.