“Bize bir nazar oldu, Cumamız Pazar oldu.  Her ne olduysa bize hep azar azar oldu.”

Bayrak şairimiz Arif Nihat Asya, “bize bir nazar oldu” diyor. Aslına bakılırsa bize bir nazar olduğu falan yok. Daha ilkokul yıllarında okuma yazmayı öğrenirken “uyu uyu, yat uyu” dediler. Biz de ninni gibi kulağa hoş gelen bu tekerlemeyi tekrarlayarak uyumamız gerektiğini, uymanın iyi bir şey olduğunu bilinçaltına yerleştirdik.

İnsan uyku ile uyanıklık arasındaki farkı öğrenmelidir. Bazı insanlar bedenen uyanıkken zihnen uykudalar. Zihnen uykuda olduklarından çevrelerinde olanların farkında değiller. Kendilerine ne verilirse onu kabul etmekteler. İçinde bulunduğu durumun sebep sonuç ilişkisinin farkına varmak isteyen insanın, uyanması veya uyanmaya istekli olması gerekmektedir.

Derin uykuya dalan ve düşler içinde yaşayan insanı, bu halinden de memnunsa uyanmaya istekli olmaz. Bu uykunun kendisine neler kaybettirdiğinin de farkına varmaz. Çevremizdeki insanların çoğu düşünmüyor. Rutin işlerin peşinde koşarken kendi iç sesine kulak vermiyor. Bir kapıdan çıkıp, diğer kapıdan girerek ev ile iş arasında mekik dokuyor.

“En büyük yalan içinde doğru bulunduran yalandır” derler. Bunun farkında olan algı yönlendiriciler ve manipülatörler doğruların içine gizlenmiş yalanlarla doğrudan bilinçaltına çalışarak, algıları yönetirler. Zihnen uyku durumundaki insan bu akıntıya kapılması için fazlaca çaba gerekmez.

Algı; beş duyu organımızla ortamdan topladığımız verilerin insan beyninde yorumlanmasıdır. İnsan doğduğu andan itibaren duyu organları vasıtasıyla çevresinde aldığı verileri beyinde sentezler, tasnif eder. Anda çevresinde gelişen olayları, ana kadar olan bilgilerini referans alarak yorumlayıp bir karar verir. Burada duygular ve sezgiler de rol oynar.

Dinimiz adaletli davranmayı, dürüst ve ahlaklı olmayı emreder. Oruç tutup, namaz kılan insanlar gözümüzün içine baka baka siyasi rakiplerini değersizleştirmek için gerçek olmayan iddialarda bulunuyorlar. Bu konuşmaları dinleyen vicdan sahibi insanlar şaşkın şaşkın birbirlerine bakıyor, “olmaz böyle şey” diyor. Bazıları da söylenenlere inanmıyor, fakat “konuştuğuna göre bir bildiği vardır” düşüncesiyle dinlemeye devam ediyor. Bazıları da konu hakkında yeterli bilgi sahibi olmadığı için söylenenlerin doğru olduğuna inanıyor ve bu doğrultuda hareket ediyor.

Ak Parti iktidarının 19 yılın sonunda uluslararası düzeyde ülkemizi getirdiği nokta ortada. Hal böyle iken yandaş medya kanalları ve gazetelerde şeyi güllük gülistanlık gösterme gayreti içerisindeler. Gerek Sayın Cumhurbaşkanı, gerekse bakanlar düzeyinde yapılan açıklamalar bazı çevrelerde şaşkınlıkla karşılanıyor olsa da bazı çevreler tarafından hala kabul görmektedir.

Bu yapılanların spontane gelişen konuşmalar olduğunu mu düşünüyorsunuz? Eğer öyleyse düşünüyorsanız, size yanıldığınızı söylemek zorundayım. Evet, bunlar anlık söylemler, düşünülmemiş sözler değil. Her kelime ayrı ayrı irdelenmiş, üzerinde uzun uzun düşünülmüş, algı yönlendirmeye yönelik sözler. Geniş kitleler tepki gösteriyor, doğru olmadığını tartışılıyor, amaç da tartışmaya açmak hakkında konuşulmasını sağlamak.

İlk anlarda seslendirilmese de tepkiyle karşılanan bu konuşmalar tekrarlandıkça tepkiler azalırken, anlatılanlara inananlar çoğalıyor. Bunu çok iyi bilen manipülatörler, sürekli tekrarla insanların zihninde doğru olduğu algısını oluşturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu örnekler ve tekrarlar çoğaldıkça, bilinçaltına oturuyor. Bu görüntüleri izleyen yandaş iletişim araçları yaymaya ve tekrar tekrar göstermeye devam ediyor.

Sonuç olarak politik çıkar uğruna milli ve manevi değerlerimiz tahrip ediliyor. Dini ve milli değerlerimize dışarıdan hiç kimsenin veremeyeceği tahribatı kendimiz veriyoruz. Sonra da gerçek olmayan sanal düşman yaratarak ona saldırıyoruz. Bu şekilde taraftarımızı belki konsolide etmeye çalışıyoruz. Eğer gerçekten inanıyorsak saflarımızı sıklaştırma uğruna ödediğimiz bedel kazanacağımıza değer mi? Bunu da sorgulamamız gerekmez mi?

Burada asıl önemli olan, “bir şeyin gerçek olması pek o kadar önemli değildir; fakat gerçek olarak algılanması daha çok önemlidir” sözüyle ifade edilendir.

Bunun izleyiciler nezdinde kabul görmesi televziyon ekranlarında sözde aydınlar, bilim adamları ve gazeteciler tarafından sık sık tartışılma konusu yapılmasına bağlıdır. Toplum nezdinde güven duyulan şahsiyetlerin bu konular hakkında konuşması algı yönlendirmesinin daha çabuk kabul görmesini sağlamaktadır. Bu tartışmalar ne kadar çok tekrar edilirse kabul görmesi o kadar kolaylaşır.

“Eğer dikkat etmezseniz medya, mazlumlardan nefret etmenize ve zalimleri sevmenize neden olur!”

Malcolm X’in yukarıdaki sözlerini dikkate almamak mümkün mü?

Peki, bu algı yönlendirme ve manipülasyonlardan nasıl korunacağız?

Uykuda olan, kendi zihinsel yetilerini kullanmayan insan başkalarının komutuna göre hareket eder. Uyanmamışsak, sorgulamıyorsak, bizi başkaları yönetir.

Ya kendi hayatımızın patronu oluruz, ya da başkalarının patron olmasına izin veririz. Ayık olmak, çevremizde olup bitenlerin farkında olmamızı, dolayısıyla da başkalarının bize dikte ettirmeye çalıştığı duygu ve düşüncelere karşı kendimizi korumamızı sağlar. Kendimizi fark etmek değişime, uyanmaya istekli olmakla mümkündür. İnsanın objektif bilgiye ulaşması oldukça fazla çaba ve bir mücadeleyi beraberinde getirir.

Ayık olduğumuzda akıntıya kapılmayız. Ayıkmak çoğu zaman akıntıya karşı kürek çekmeyi gerektirir. Muhakeme yeteneğini geliştirmek için büyük bir istek ve çaba gerektirir. Zorluklara karşı koymak, direnmek, bazen de mücadele etmeyi göze almayı gerektirir. Aksi takdirde hayatımıza müdahale edilmesine izin verir, onların istediği gibi yaşarız.