Önceki hafta Almanya'da Biontech, Moderna gibi mRNA bazlı aşılardan  kaynaklı komplikasyonlara ‘Aşı hasarı’ adı altında tazminatlar ödenmeye başlayınca bu konular yine tartışmaya açıldı.

Mevsim ortalamalarının üzerinde seyreden hava sıcaklıkları son iki yıldır etkili olan pandemiyi pek hissettirmemiş olsa da bu günlerde havaların soğuması ile birlikte hastanelerdeki yükün artmasıyla aşılar ve korunma yöntemleri daha sık gündeme gelecektir.

Corona dahil virüslerden korunmanın en etkili iki yolu maske ve aşılar.

Maskenin etkisini tartışmaya gerek yok.

Yapılan yüzlerce araştırmadan etkinliği tartışma götürmez şekilde kanıtlanmıştır.

Diğer yöntem aşılar.

Bunların etkisi de pratikte fazlasıyla kanıtlandı.

Burada sıkıntı etkinliğinde değil, yan etkilerinde.

Kullanılan teknik açısından başlıca iki tür aşı var:

mRNA bazlı ve İnaktif aşılar.

Bir de vektör aşılar var ancak en sık kullanılan bu iki yöntemdir.

Yapılan araştırmalar mRNA aşıları daha etkin olduğunu gösteriyor ancak aşılar değerlendirilirken sadece etkinliklerine bakılmaz.

Aşıların ve ilaçların değerlendirilmesinde gözetilen iki kriteri vardır.

Etkinlik ve güvenlik.

Yeni nesil aşı olan mRNA bazlı aşıların etkinliklerinden  bahsedilirken güvenlik konusunda aynı oranda bahis edilmediğinin farkındasınızdır.

Bu aşıların kısa vadede olası yan etkileri iyi kötü bilinirken orta ve uzun vadede nasıl sonuçlar çıkacağını kimse bilmiyor.

Sinovac gibi inaktif aşılar etkinlik açısından daha düşük olmalarına rağmen zarar verme potansiyeli olarak değerlendirildiğinde güvenirlikleri uzun yıllardan beri kullanılan benzer tür aşılar ile kanıtlanmıştır.

mRNA aşıları belli oranda daha etkili olabilirler ama bu oran ileride ortaya çıkacak olumsuzlukları karşılayabilecek kadar risk almaya değer mi?

Kar - zarar dengesini iyi ayarlamak lazım.

Tıbbın temel kanunu, tıbbın babası olarak kabul edilen Hipokrat'ın;

‘Primum non nocere’  yani ‘Önce zarar verme’

sözü olduğunu göz önünde bulundurursak bir ilaç veya aşının önceliğinin faydasından çok zarar vermemesini sağlamaktır.

Yani bir aşının etkinliğinin yanı sıra gözetilmesi gereken diğer ve aslında daha önemli kriter güvenlik yani zarar verme olasılığı.

Son zamanlarda genelde kalp krizi sonucu zamansız hayatını kaybedenlerde anormal artış olduğunu söylemeye gerek yok.

Bunun kanıtı mRNA aşıları için Almanya'nın "aşı hasarı" tazminat ödemeye başlaması.

Kaldı ki bu corona virüsü anormal mutasyon özelliklerinden dolayı genetik yapısını çok hızlı değiştirdiğinden aşılar hep bir adım geriden gelmekte.

Bundan dolayı en etkili aşı kişinin o anda baskın olan virüsün oluşturduğu hastalığı atlattıktan sonra oluşturduğu doğal antikordur.

Yani doğal bağışıklık.

Tabi ki bu yöntemi kimseye önerdiğimiz falan yok.

Baskın virüse karşı antikor oluşturalım diye gidip bilerek ve isteyerek bu virüse maruz kalacak değiliz.

Bu hastalığı kimin nasıl atlatacağı belli olmadığından birçok kişi için bu durum fatal sonuçlara sebep olabilir.

Antikor kazanmak için gidip kasten kimse virüse maruz kalacak değil ancak özellikle yapılması gereken şeyler var.

Bağışıklığınızı arttırıcı takviyeler almak.

Bunun en önemli ayağı beslenmek.

Bu konuda ‘Glutatyon terapi’ gibi son zamanlarda uygulanan farklı yöntemlerle de bağışıklığınızı güçlendirebilirsiniz.

Antioksidan etkisi olan bu yöntem bağışıklığın artmasından birçok farklı hastalıklarda etkili sonuçlar vermekte.

Bunun yanında genel anlamda vücut tonusunu arttıran ve dinç olmanızı sağlayan bir uygulama.

Bunu bizzat denediğim için biliyorum.

Bu ve benzer yöntemlerle sadece korona değil, her salgında olduğu gibi asıl önemli olan direncinizi arttırmaktır.

Sonuç olarak hastalıklara karşı en etkili mücadele aracı sizin bünyenizin kendisidir.