Bilmediği yerde ve yollarda olan Güler sonunda bir benzin istasyonu bulur, orda elini yüzünü yıkar ve kısa bir mola verir. Keşke vermez olsaydı. Saatlerce boşa kürek çekmiş oldu. ‘Akılsız başın cezasını ayaklar çeker’ dedikleri bu olsa gerek... Satılmış'ın arabasıyla çıkmasıyla Güler ve Serpil’i bulması bir oldu.

Döndü yine esarete ama bu sefer biraz farklı.

Ortak yaşamaktan kurtulmuş Satılmış’ın ona ayrı tuttuğu bir evde yaşamaya başlamıştı.

Aileden uzak okuma yazma bilmeyen cahil bir anneydi Güler.

Yaşadığı yerde telefon yok, iletişimden uzak bir yerdi.

Yaşadığı hayattan mutlu olmayan Güler, şaka gibi ama gerçek olan bir olaya adım atar. Öyle bir olay ki anca eski Türk filmlerinde yaşanır bunlar dedirtir insana.

Bir gün kapı çalar 2 polis memuru eve gelir. Karakola gelip imza atmanız gereken bir işiniz var diye alırlar.

Güler eve hemen döneceğine inandığı için kızını evde bırakıp çıkar. Meğer nikahlı bulunduğu hapishane müdürünün çocukları evde oynarken evde yangın çıkarır korkudan suçu üvey anne Güler’e atarlar.

Bu suçtan Güler aranmış hapse atılmış.  Sonra evde yalnız bıraktığı kızını da alıp yanına vermişler.

Orda ana kızın cezaevi hayatı başlar.

İstanbul nere Zonguldak nere. Güler’in ailesi kızlarından habersiz çok uzun zaman geçirmişler.

Fakirlik ve yoksulluktan daha beteri varmış. Hapis hayatı.

Sürekli birilerinin emrinde ve hizmetini görmek zorunda... Ezilmek, dövülmek...

Bir insana bu kadar haksızlık neyin bedeli anlamak ve anlatmak zor ama çok zor.

10 kardeşi vardı Güler’in. Ailenin en büyük kızıydı. Abisinin askerlik arkadaşı ile rızası olmadan evlendirilmiş ve istemeyerek yapmak zorunda kaldığı o kadar çok şey yaşadı ki...

Sürekli yönetiliyordu. Evladını bile düzgün koruyamamıştı üvey baba dayağından. Kendi yediği yetmezmiş gibi gözünün önünde bir tokatta kızı yemiş burnu kırılmıştı.

Sadece ağlayabildi. Çok acı çekti üzüldü. Hapiste mahkumların diğer kızlarından da koruyamadı. Sürekli Serpil’in saçını çekerlerdi hep ağlayarak annesinin yanına gelirdi.

Güler’in kızına dediği tek şey “Dövdürmeseydin kendini” olurdu.

Nihayet Serpil’in yüzü güzel.

Bir gün hapisten alınıp anneannesinin yanına gönderilir. Satılmış’ın hayatlarında Serpil’e yaptığı tek iyilik olsa gerek.

Satılmış Serpil’in saçını sımsıkıca bağlamış o kadar uzun yol hiç açtırmamış 4 yaşındaki Serpil’in saçını teyzesi bıçakla lastiği zor kesip açabilmiş.

Yol boyu korkudan ne acıkmış ne susamış ne de lavaboya gitmiş. Zonguldak’tan İstanbul’a hiç sesi çıkmadan gelmiş. O yaşta 10 yaş eklenmiş ömrüne adeta acıyla yoğrulmuş.

Anneannesine kavuşan Serpil kendini huzurlu ve güvende hissetmiş. Teyzeleri de ona anne hasreti çektirmemiş. Büyüdükçe herkes ona iş yüklemeye başlamış. Bakkala gitme, çeşmeden su taşıma, tüp doldurmaya gitme, evi temizletme... Bir gün dayısı onu bakkala gönderir. Bakkalcı yoktu ama önünde çuval dolusu iğde vardı.

Ceplerini iğde ile doldururken o sırada iri yarı uzun boylu bakkalcı iki kulağından tutup havaya kaldırdı. Birde tokat yedi. Cebindeki iğdeleri de aldı. Eve geldi. Hiç bir şeye hayrı olmayan dayısı da bakkalda hırsızlık mı yaptın sen diye bir de o vurur.  5 yaşındaki Serpil hırsızlık bilmezdi ama acı şekilde öğrenmiş oldu. O günden sonra hiç iğde yemedi. İğde yemek isterken dayak yedi.

Bir gün teyzesi doğum yapmış bebeği üşütmesinler diye kor olan sobanın içine gaz dökmesiyle alev alması bir olur. “Yandım anneciğimmmm!” diye bağırmasıyla bütün herkes yardıma koşar. Komşular hemen ev yapımı domates salçasını yüzüne ve ellerine sürdüler. Çok şükür Serpil bu belayı ucuz atlamıştı iz falan hiç bir şey kalmamıştı. Bir mucize gibi yanıktan iz almadan kurtulmuştu.

Bir gün yine yengesi onu bakkala gönderir. Gripin almaya. Akşamına dayısı kapıya dikildi “Sen niye aldın, sen bunu almasaydın bebek düşmeyecekti” der. Meğer yenge gripin içerek bebeğini düşürmüş. Dayı hem Serpil’i hem de yengeyi dövmüş.

Bir gün öfkeli olan teyze, Serpil’e “Baban yeni kadın aldı, ona bakıyor git sana da baksın” der gönderir.

Öz babasının evine gelen Serpil yabancı gibi karşılanır. Babası ve analığı yüzüne bile bakmazlar.

Eve komşular gelir ona “Hadi sende kalk teyzene git” diye evden kibarca kovarlar. İki taraftan da kovulan Serpilcik, teyze ile babasının evinin ortalarındaki çeşmenin önünde oturur. Kapkaranlık göz gözü görmez. Orada uyur. Gece vardiyasından gelen diğer teyzesi onu sabah orda bulur ve alır kendisinin de kaldığı büyük ablasının evine götürür.

Küçük teyzesi fabrikada çalışıyor kazandığının yarısını eniştesine veriyordu. Serpil’e gözü gibi bakar. Büyük teyze de biraz canavar. Besleme gibi kullanır Serpil’i.

Çocuğa bebeğini baktırır, mamasını hazırlatır, ayağında sallattır, bezini yıkatırmış. Hatta bu canavar teyze tavuk kızartır Serpil’e “ah yavrum kedi geldi bütün tavuğu yedi hiç kimseye bırakmamış” demiş. Serpil çocuk yaşta artık olgunlaşmıştı, teyzesinin ne demek istediğini anlamış “ önemli değil” diyerek inanmış göründü. (devamı pazartesi)