Türkan bebeği anmak ve devam eden asimilasyon. Türkan bebek daha 17 aylıkken, asimilasyon döneminde soydaşlarımızın  hakları için verdikleri mücadelede hayatını kaybeden en küçük şehidimizdir. 1984 yılının son günlerinde dondurucu kış  ortamında elinde daha 17 aylık bebeği ile mermilere siper olan bir ana. Her  canlının en değerli varlığı yavrusudur ama buna rağmen gözünden ve canından çok sakındığı evladının zarar görmesi pahasına ismini, dinini, benliğini vermemek için tereddüt etmeden meydanlara çıkan bir ana. Bulgaristan Türkü’nün asimilasyon girişimine verdiği mücadelenin en çarpıcı örneklerindendir Türkan bebek. Soydaşlarımız için dinimiz ve kimliğimiz ne denli önemli olduğunun en önemli göstergesidir bu olay. Bundan dolayı onun anısına düzenlenen törenler, verilen mücadelenin en büyük  sembollerinden biridir.  Yaşanan asimilasyon girişimi daha Balkanlara ilk ayak bastığımızdan beri bizim varlığımızı o topraklarda istemeyen zihniyetin dışavurumudur.

O dönemki girişim başarısız olmuştur ancak asimilasyon gayretleri şekil değiştirerek aynen devam etmekte olduğu açıkça görülebiliyor.

Bir topluluğu asimile etmek için birçok yöntem vardır.

Totaliter Jivkov rejimi elinde bulundurduğu mutlak güce güvenerek büyük bir hata yapmış ve insanların iradesi dışında bir yola başvurmuş. Tarih boyunca hiçbir zorlama yöntem başarılı olmadığı halde böyle bir işe girişmek ancak akıl tutulmasıdır  ki iyi ki de böyle bir yönteme başvurmuş. Yoksa oradaki soydaşımızı çok daha sancısız ve sorunsuz asimile edebilirdi. Nitekim aramızda bir kesim evde bile ailesi ve çocukları ile anadillerinde değil, Bulgarca konuşmaya başlamış, onların gelenek ve göreneklerine göre  bayramlarını kutlamaya başlamıştı.Neyse ki büyük bir hata yaparak zorlamayla isim değiştirerek etnik kökenlerini silmeye kalkıştı da yukarıda bahsettiğimiz kesimin kendisine gelmesini sağladı.

Ancak günümüzde baktığımızda yine benzer durumlar, yani kendi gelenek ve adetlerimiz yerine onların kültürlerini ve yaşam tarzlarını benimseme söz konusu olduğuna şahit oluyoruz, ki olabilir de.

Saygı gereği yaşadığınız ülkenin bayramlarını da, önemli saydıkları günlerini de kutlayabilirsiniz, ki yapmalısınız da. Ama bunu  kendi etnik, dini ve kültürel  kimliğinizden taviz vererek yaparsanız    bir gün kendinizi asimile edilmiş  olarak uyanırsınız. Anlatmak istediğimiz tam da budur. Etnik asimilasyonun en kolay ve sancısız yöntemi, biraz uzun sürse de, kültürel ve dini erozyon ile  kimliğinizi kaybettirmektir... Ve maalesef günümüzde tam da buna şahit oluyoruz. Bu duruma en fazla engel olması  orada güya bizi temsil eden örgüt olması gerekirken tam tersi, bu gizli asimilasyona öncülük etmekte. Hatta öyle ki içlerinden üst düzey siyasetçilerden biri "Bulgaristan'da Türk yoktur, Müslüman vardır" diyecek kadar da ileri gitmiştir. Bundan öte bu günlerde yapılan anma etkinliklerinde bir konu bir kez daha çok çarpıcı şekilde  göze çarpmıştır. Bu etkinliklerde eksik veya formalite seviyesinde temsil edilen  bir grup var. Camiamızın baştacı, en ön sıralarda yerlerini alması gerekenler, bu törenlerde en fazla yer almayı hak ettikleri halde adeta yok sayılmaktalar.

Siyasi mahkum ve gazilerimiz. Oysa bu asimilasyon girişimi başarısızlığa uğramışsa en büyük pay sahibi tam da bu göz bebeğimiz olması gereken özgürlük savaşçılarımızdır. Hadi bilinen  sebeplerden dolayı güya soydaşımızı temsil etmesi gerekenler bu gazilerimizi buralarda kasten ön plana çıkarmıyor.

Ama bunu biz STK'lar olarak yapmalı ve ısrar etmeliyiz. Kendi adımıza dernek olarak 19 Mayıs etkinliklerinde bu konuda azami gayret gösterdiğimiz ve gazilerimizi baştacı ettiğimiz bir gerçektir. Ancak zaten arkasında duran odaklar soydaşımızı temsil etme iddiasında olan bu örgütü tam da bunun için yaratmışlardır. Yaptıkları faaliyet ve etkinliklerde bu fazlasıyla belli oluyor zaten. Organize edilen programlara iyice dikkat edin. Bizim kültürümüzü yansıtan kısım çok küçük bir bölümü oluştururken etkinliklerin çok büyük kısmı bizim gelenek ve adetlerimizle alakası olmayan bölümlerde oluşmakta. Hatta öyle ki artık bazı yerlerde  on yıllar hatta yüzyıllardan beri düzenlenen dini ve kültürel etkinliklerimizi  kutlamamaya başladılar. Ancak yüzyıllardır o topraklarda son derece zor şartlarda etnik, dini ve kültürel varlığını muhafaza etmeyi başarmış insanımız buna izin vermeyeceğini o zihniyet ve anlayıştan geri dönmemek üzere koparak açık ve  net olarak göstermiştir.