Dün akşam oynanan ve konuk takım Rizespor'un son saniyelerde bulduğu golle 1:1 biten Ankaragücü-Rizespor maçının ardından Ankaragücü başkanı hakeme yumruklu saldırıda bulundu.

Öncelikle bu tür saldırıları şiddetle kınadığımızı ve failler, caydırıcı olma açısından , en ağır şekilde cezalandırılması gerektiğinin altını çizmek isteriz.

Maçın genelinde Ankaragücü daha çok pozisyon bulan ve galibiyeti hak eden taraf olduğunu söylemek lazım.

Bunun etkisinden dolayı son saniyelerde gelen gol ile kaybedilen iki puan sinirlerin daha da gerilmesine sebep olmuştur.

Ankaragücü başkanına tutuklama kararı çıktı ancak teknik direktör Emre Belözoğlu'na da azmettirici olarak soruşturma başlatılmalı.

Bunun bulunduğu her ortamda kavga ve tartışmalar eksik olmaz.

Dün akşamki maçtan sonra da açıkça hakemi hedef gösteren görüntüler var.

Zaten bu hareketinden kısa süre sonra Ankaragücü başkanı hakeme fiziki saldırı eylemini gerçekleştiriyor.

Olayın geneline bakıldığında Fenerbahçe başkanı Ali Koç'un da hakemleri alenen hedef gösterdiği konuşmaları mevcut.

Ama Ali Koç'un bu tür çıkışları yeni değil.

Takımı ne zaman kötü sonuçlar almaya başlasa hedef saptırma amaçlı geçmişte de benzer çıkışlar yapmıştır.

Kendisi dışında herkes suçludur.

Bir de bu olaydan sonra spor programlarındaki yorumcular da hedef tahtasına oturtulmaya çalışılıyor hakemleri fazla eleştiriyorlar diye.

Tabi eleştirecekler.

Dünyanın her ülkesinde bu çok daha yüksek dozda yapılır.

Özellikle de bu kadar hakem hatasından sonra, hedef gösterilmedikleri sürece, hakemler tabi ki eleştirilecek.

İktidar ve yandaş TFF bu çirkin saldırı yaşanınca kusuru kendilerinde arayacaklarına herkesi ve herşeyi suçlamaya kalkışarak "öküz altında buzağ arama" peşine düşmüş.

Saldırıya uğrayan hakem Halil Umut Meler'e gelince bu maç tartışmalara sebep olan yönettiği ilk maçı değil.

Verdiği veya vermediği kararlarla en fazla tartışılan hakemlerden biridir.

Sadece kendisi değil, neredeyse maç yok ki hakem tartışmalarına sebep olmasın.

Olayların buralara gelmesinin sebebi tabi ki yönetimdedir.

Tartışmaları bitirecek kararlar alarak olayların büyümesinin önüne geçmesi gereken futbolu yönetenler olmalıydı.

Ama bunun yerine adaletin terazisini bozacak gelişmelere göz yumulursa veya bizzat bunun içinde bulunulursa eninde sonunda bu tür olayların meydana gelmesi kaçınılmazdır

Bu tür eyyamcı yaklaşımlar hakemlerin dengesini ve psikolojisini de bozdu.

Onlar da çıktıkları maçlarda iradeli ve "tarafsız" tavır gösterelim derken birçok kez bariz faullü hareketleri de gözden kaçırabiliyor.

Yani bir kez bu işlere girildiğinde kantarın topuzu iyice kaçırılmış olur ve farklı adalet devreye girer.

Dün akşam yaşanan olay ülkemizde her alanda yaşanan yozlaşmanın dışa vurumundan başka bir şey değil.

Kurumların başına liyakatsiz,donanımsız kişilerin getirilmesinin yansıması.

TFF yönetimi buna mükemmel örnektir.

Şimdi kimse de kalkıp bu TFF yönetiminde tarihimizde ilk defa Avrupa şampiyonasına grup lideri olarak katılmaya hak kazandığmızı örnek göstermeye kalkışmasın.

Bunun sebebinin deplasmanda Hırvatistan'ı şans eseri, zira adamlar sayısız pozisyon kaçırdı, yendiğimizden.

Kaldı ki bizim gibi futbol potansiyeli yüksek bir ülke gruplardan çıktığımızda değil, gruplardan çıkamadığımızda sürpriz sayılmalı.

Öte yandan futbol tarihimizin en büyük başarıları en sıkıntılı koalisyon dönemlerinde gelmiştir.

Galatasaray'ın 2000 yılında UEFA ve Süper kupa şampiyonlukları ve 2002 Dünya üçüncülüğü.

Sadece futbolda da değil, bütün spor dallarındaki yönetim kadroları benzer seviyededir.

Sporun içinde olanlar oralarda işlerin nasıl yürüdüğünü ve ne demek istediğimizi çok iyi biliyor.

Zaten bu söylediklerimizin aynası Sporun ve Gençliğin başına getirilen bakandır.