Sağlık insanın en değerli varlığıdır.

Bir ülkenin gelişmişlik endeksinin en önemli göstergelerinin başında verilen sağlık hizmetleri gelir.

Son dönemlerde sağlık hizmetlerini iyileştirme yönünde adımlar atıldı, reformlar yapıldı.

Ancak bu reformlarla birlikte ciddi stratejik hataların da yapıldığı görüldü.

Sağlık sistemi hastayı muayene ettirmek üzere kuruldu ve bu kapsamda neredeyse birkaç dakika arayla verilen randevularla hekimler çok fazla hasta bakmak zorunda bırakıldı.

Oysa esas olan muayene edilen hasta sayısı değildir.

Nitelikli sağlık hizmetinde esas olan tedavi edilen hasta sayısıdır.

Yoğun randevu sistemi ile gelen hastalara çoğunlukla sebebine yönelik (etiyolojik) değil, semptomatik tedaviler uygulanmak zorunda kalındı.

Semptomatik tedavilerden dolayı hastalar da dertlerine sadece geçici derman bulduklarından aynı hastalığından dolayı başka hekimlere ve hastanelere başvurmak zorunda kaldılar ki bu da sağlık bütçesine ek yük bindirmeyle kalmadı hastalardan değişik katkı payları alınmak zorunda kalındı.

Yapılan başka birçok hatalı uygulamalar da var ki bu konularda geçmişte birçok yazı da yazmıştık.

Kısa vadede bu tedbirler olumlu gibi görünse de orta ve uzun vadede bu uygulamaların geri dönüşleri ters etki yaratacaktır diye.

Nitekim aylar sonraya verilen muayene ve tetkik randevuları ile eski kuyruklar geri dönmekle kalmadı, eskiye göre daha olumsuz olanı bir de değişik katkı payları adı altında hastalardan ücretler de alınmaya başlandı.

Bu konularda fazla söze gerek yok, bugünkü tablo zaten her şeyi fazlasıyla açıklıyor.

Bu yazımızda anlatmak istediğimiz konu başka.

Sağlıkta yapılan birçok hatanın yanında en büyük hatalardan biri popülizm uğruna sağlık çalışanlarının adeta hastaların önüne atılması olmuştur.

İktidarın sağlık alanında kaliteyi arttırmak adına adımlar attığı doğrudur.

Birçok yeni binalar, tesisler kurdu, buraları yeni araç ve cihazlarla donattı.

Ama nitelikli hizmetin en önemli unsuru bina ve cihazlar değil, insan faktörü olduğunu, önce çalışanlara mutlu ve huzurlu ortamlar sağlanması gerektiği, bunun da onlara saygı duyulmasından geçtiği idrak edilemedi.

Sağlık çalışanlarına yönelik sözlü ve fiziki saldırılara bir türlü caydırıcı önlemler alınamayarak ciddi mağduriyetler yaşandı.

Ki bu çalışanlar gecesini gündüzüne katarak hizmet vermeye gayret eden, gerek duyulduğunda gözünü kırpmadan en kıymetlilerini, çocuklarını, eşlerini, ailelerini arkada bırakarak görev başına gidenlerdir.

Ne oldu şimdi?

Dünyayı kasıp kavuran salgın ülkemize de gelince sağlık çalışanları birden en kıymetli kesim oluverdi.

Defalarca demedik mi gün gelecek bu sağlık çalışanlarının eline düşeceksiniz, onların yardımına muhtaç olacaksınız diye.

Allah'ın sopası var mıymış?

İlahi adalet sağlık çalışanlarına fazlasıyla hak ettikleri saygıyı tecelli ettirdi mi?

Öyle bir adalet ki onları alkışlamayı ve alkışlatmayı sağlayan adalettir.

Demek ki neymiş?

Sağlıkçılara saygı duyulacakmış.

Demek ki neymiş?

Sağlık çalışanları bir ülkenin gözbebeğiymiş.

Sağlıktan daha kıymetlisi yoktur.

Her şeyin öncelikle sağlıklı bir toplumdan geçtiğini söylemeye gerek yok.

"Hiç kimseye, imandan sonra, sağlıktan daha üstün bir nimet verilmemiştir." Hz. Ebubekir (r.a.)