Tıpkı yağmur getiren o kara bulutlar gibi ülkemizin üzerinde bir süredir acı ve hüzün taşıyan bulutlar geziyor.

On binlerce vatandaşımızın hayatını kaybettiği o depremlerden etkilenen vatandaşların yaraları bir yandan sarılıyorken, diğer yandan da her sabaha bölgede yaşanan artçı sarsıntıların haberleri ile uyanıyoruz.

Depremin üzerinden bir buçuk ay geçmiş olmasına rağmen bu yazıyı yazdığım esnada Kahramanmaraş’ta 4.3 büyüklüğünde artçı deprem oluyor.

Tam bunlar bitti bitiyor diyoruz, gözlerimizi sel felaketine açıyoruz.

Şanlıurfa, Adıyaman ve Malatya’da yaşanan sel felaketleri, yüreklerimizi bir kez daha dağladı.

Nasıl dağlamasın ki?

Bu hep böyle değil midir?

Tatsız olaylar, kahredici hadiseler hep peş peşe gelmez mi?

Düşünsenize çadırda veya konteynerde yaşam mücadelesi veriyorsun ve bir sabah uyandığında tek sığınağın olan çadırın/konteynerin suyla dolmuş.

Adeta neye üzüleceğimize şaşırır hale geldik bir süredir.

İçimden ne gülmek, ne eğlenmek, ne de başka şeyler konuşmak/yazmak geliyor.

Yüce Allah beterlerinden korusun ve oradaki vatandaşların yardımcısı olsun.

...ve ilk günlerini yaşadığımız Ramazan ayının, bu musibetlerden kurtulmamıza vesile olmasını dileyerek yazımı noktalayayım.