Tarifsiz bir acıya uyandık geçen hafta pazartesi günü.

Ülkemiz, Kahramanmaraş’ta yaşanan ve 10 ili etkilemekle kalmayan, yıkan, yakan, harabeye çeviren depremlerle sarsıldı.

Yaşananlar ülkemizi yasa boğdu.

Depremler sonucu binlerce vatandaşımızı kaybettik, binlerce vatandaşımız da evinden yurdundan oldu.

Hayatta kalanlar kendini şanslı hissediyor diyeceğim ama böyle bir şans yok...

İnsan çok şey söylemek istiyor.

Ama nafile.

Konuşayım diyor insan.

Ama nafile.

Yazayım diyor insan.

Ne yazsam nafile.

Bunca acıyı, bunca hüznü, bunca üzüntüyü ve bunca kederi insanın kalbi nasıl taşır?

Ben bilmiyorum bir bilen var mıdır acaba?

Mutluluk!

Anlık mutluluklar yaşıyoruz ekran başında ve telefonun ekranında enkazın altında sağ çıkarılan vatandaşları görünce.

Mutluluğumuz ve sevincimiz uzun sürmüyor.

Bu kısacık mutluluk arasından sonra…

Katlanarak artıyor acımız, yürek yangınımız.

Bir türlü dinmiyor, öyle bir acı ki dineceğini hafifleyeceğini bile düşünemiyoruz.

Artık her an, içimizde bir acı, gönlümüzde bir yara olacakmış gibi.

Canımız hep yanacakmış, yüreğimiz hep kanayacakmış gibi geliyor…

Aklımda iki kelime dönüp dolaşıyor.

“Ama” ve “nafile”.

Ne söylesek ne desek nafile.

Bu satırları yazarken, aklıma bir türkünün hisli, can yakıcı şu bölümü geliyor birden:

Viran oldu evim yurdum, ne söylesem boşa…”

Sözün özü efendim, ateş düşen yüreklerimizi yağan kar bile söndürmüyor.

Yüce Allah’tan ölenlere rahmet, yaralılara da acil şifalar diliyorum.

Devletimiz ve milletimizin başı sağ olsun.