Çocukluk yıllarımıza dönelim.
Hani hep dilimizde olan; "geçmişte her şey çok daha güzel, çok daha doğaldı" dediğimiz, mavi önlük giydiğimiz, beyaz yaka taktığımız, salça sürülmüş ekmekle doyduğumuz, komşu teyzelerin ve amcaların pazar poşetlerini taşımaktan asla geri kalmadığımız o yıllara...
Çoğumuz, ilkokul yıllarımızdaki resim derslerinde ‘bahçeli’, ‘bahçesinde çesit çeşit ağaçların bulunduğu’, ‘önünden dere geçen’, ‘güneşi günün her anında alan’, asla ama asla karanlık ve karamsarlığın kapısından giremediği o evleri resmetmiştir.
Ne güzeldi o yaşam dolu, hayat dolu, mutluluk ve huzur dolu evleri resmetmek... Hayal kurduk, ileride bir gün böyle evlerde yaşamaya dair.
Gel zaman git zaman, o derenin içerisinden çok sular aktı.
Her şey çok değişti demek isterdim.
Ama değil.
Yine karşımıza o bahçeli ve hayat dolu ev çıkıyor.
Çıkmaya da devam edecek.
Yorgunuz...
…ve hepimiz bahçeli o evde biraz dinlenmek istiyoruz.
Zor değil.