Milli Eğitim camiasında liderlik siyasi kimliğine göre vücut bulan bir yaklaşımdır. Son dönemlerdeki yönetici atama yönetmeliklerine bakılınca ülkedeki liyakatli kadroların yerini siyasi yakınlık ve sendika üyeliği esas alındığı günden beri eğitim   liderliğinden çok otoriter liderliğe dönüşmüştür.

Bakanlığımız uygulamaya koyduğu OGYE (Okul Gelişim Yönetim Ekibi) de liderin özelikleri belirlenirken   otoriter liderlik en son istenilen bir vasıfken   günümüzde ogye kurmadan okulları yöneten   ve öğretmeni veliyi çevreyi, sivil toplum kuruluşlarını yönetime katmadan bildiği gibi okulu yöneten idareciler ordusu türemiştir. Bu sadece okullarımızda değil ilçe milli eğitim müdürlerinde, il milli eğitim müdürlerinde de aynı durum söz konusudur.  Aday öğretmenleri zorla sendika üyesi yapmaları, sendikamıza üye olmazsanız   adaylığınız kalmaz tehditleri yapan ilçe milli eğitim müdürleri hiçte azımsanacak sayıda değildir. Kendi görev yaptığım dönemlerde bile bunu yaşamış biri olarak biliyorum.

Ebetteki bu tür yöneticiler ahde vefa gereğini yapıyorlar ama unuttukları bir gerçek var ki asıl mesleklerinin öğretmenlik olduğunu unutmalarıdır. Sanki analarından idareci doğmuş gibi davranıp öğretmenin işini kolaylaştırmak yerine zorlaştıran yöneticiler günümüzde hiçte azımsanacak kadar değildir.

Görevli olduğum sıralarda okullardaki en popüler yapılacak iş okul z kütüphane yaptırmaktı. Çünkü 2014 yılı itibarıyla bir (Z) kütüphanenin devlete maliye maliyeti 80.000 TL idi. O dönemde birlikte çalıştığım arkadaşlarla bunu okula yapmak istedik. İşin ekonomik boyutuna bakınca cesaret gereken bir işti. Öğretmen arkadaşlar beni gaza getirdi, bende öğretmen arkadaşları gaza getirdim. Araştırmalara başladık. Kimden nerden yardım bulabiliriz diye. Çünkü okula geldikten sonra hayırseverlerin katkılarıyla konuşan okul projesini gerçekleştirmiştik. Okulun bütün kapıları yenilemiş. Sınıflar boyanmıştı. Okulun ses sitemi yenilenmişti. Yine bir hayır severe fen laboratuvarı yaptırılmıştı.  Kısa sürede bu kadar çok hayırsever bulup bu işleri yaptırdıktan sonra (Z) kütüphaneyi yaptırma konusunda yardım bulmakta zorlanacağımızı düşünüyorduk.  Ama o dönemdeki ekibimiz o kadar sağlamdı ki herkes maddi ve manevi olarak destek oluyordu. Kimisi para yardımı yapıyor kimisi sanki özel işi gibi boya badana yapıyor kimisi de kütüphanede kullanılacak kitaplıkları yapıyordu. Devletin 80 bin liraya yaptırdığı projeleri biz 2018 yılında 15 bin liraya yapmıştık. Hayır severlerimize öğretmen arkadaşlarımla bu işi biz başarmıştık ama o dönemin İlçe Milli Eğitim Müdürü sanki kendi yaptırmış gibi il milli eğitimde anlatınca yetmeyip yerel gazeteye yayınlayınca tabiri caizse dananın kuyruğu koptu. Bizim milletin parasıyla yaptığımız hizmeti sanki kendi yaptırmış gibi lanse ederek emek hırsızlığı yapmıştı.  Aynı yönetici eğitim öğretimde kaliteyi tartışırken kendisinden önce görev yapanları suçlayıp eğitim yerle bir olmuş ibaresinin kullanmaktan çekinmemişti.  Oysa sekiz yıl İlçe Milli Eğitim Şube Müdür Vekili olarak görev yapmıştı. Yani suçlu varsa başta kendisiydi. Bunu da kendisine söyleyince yıllarca süren dostluğumuz bir anda bitmiş iki dost kanlı bıçaklı olmuştuk.  Nede olsa onu oraya getirenler benden rahatsızdı.  Bu rahatsızlıklarını açıkça dile getiriyorlardı.  Öncelerinde aynı görevi yürüten iki dostken    sendikasını değişerek ve iktidara yaklaşarak İlçe Milli Eğitim Müdürü olunca adam yüzde yüz değişmişti. Öğretmenlere tavrı yöneticilere tavrı sendikalarına ve siyasi görüşlerine göre değişiyordu. Oysaki milli eğitim gibi bir kurumda kişilerin siyasi görüşleri ve sendikaları en son gündeme gelmesi gereken konuyken günümüzde ilk sıralarda yer almaktadır. Aynı yönetici şu aralar okulların başarının artığı aldatmacasıyla popülaritesini korumaya çalışmaktadır. Oysa kendisi o makama gelmeden önce bütün öğrencilerin OKS, SBS dönemlerinde bütün öğrenciler sınava girerken şimdilerde LGS ile sadece Fen Lisesi ve Anadolu liselerinin yüzde beşlik dilimine girmek isteyen öğrencilerin sınava girmesi nedeniyle başarı düzeyinin yükselmesini akademik başarı gibi algılaması ve topluma yansıtması   liderliğin ne kadar önemli olduğunun bir göstergesidir. Hafta içi kurslara karşı çıkan olmadığı için öğrencileri dokuz saat derse mahkûm eden zihniyetin görev yaptığı yer için liderlikten çok siyasilerin gücünü de arkasına alarak otoriter liderliğe yol almasıdır.  Oysa bizim kafalarımız uyuşurdu. Kursların hafta içi yapılmasının öğrenciye bir kazanım getirmeyeceğini kendisi de benim kadar bilen ve   savunan biriydi.  Acaba onu o koltuğa oturtanlara bu kadar mı boyun eğmek zorundaydı. Ya da bir koltuk insanın fikirlerinden ideallerinden yaşam felsefesinden. Dahamı önemliydi,

1993’den 2019 yılından beri bütün öğretmen arkadaşlarıma o güzel yürekleri için, emekleri için, maddi ve manevi katkıları için teşekkür ederim.