"Bu kadar cehalet ancak tahsille mümkündür" 
Celal Yalınız, nam-ı değer Sakallı Celal'in bu sözleri hafta sonu yapılan Kurultayı kaybeden CHP Genel Merkez için söylenmesi tam yerinde olur.
İstanbul kongresi  sonrası aynı hata ile Kurultayı kaybetmek ancak bu şekilde tarif edilebilir.
Genel Merkezin desteklediği İstanbul adayı rahat kazanabileceği kongreyi kullandığı üslup ile kaybetti.
Sert ve tehditvari,  suçlayıcı bir üslup kullandı.
Bu tür söz ve yaklaşımlar  insanların bilinç altında her zaman antipati ve rezistans oluşmasına sebep olur.
Aynı  hatayı Kurultayda Kılıçdaroğlu da yaptı.
Öyle bir üslup kullandı ki diyeceksiniz siyasi rakiplerini hedef alan miting konuşması yapıyor.
Oysa karşısında bulunan kitle bizzat siyaset yaptığı, mesai harcadığı, beraber yürüdüğü partidaşlarıydı.
Bu tarz konuşmalar dış rakiplere karşı yapılabilir.
Yani böyle konuşmaların yeri miting alanlarıdır, kongre salonları değil.
Desteğini talep ettiğiniz kişilere karşı bu tarz konuşma yapamazsınız.
Diğer yandan Özgür Özel zaman zaman sesini sertleştirse de yumuşak ve saygılı dil kullanmayı tercih etti.
Ancak onun konuşmasında asıl fark yaratan birleştirici ve kucaklayıcı dil kullanması oldu.
Bu dili Genel Başkan olarak asıl Kılıçdaroğlu kullanması lazımdı.
Bunun yerine sert, eleştirel  dil kullanmayı tercih edince sonucu hep beraber gördük.
İstanbul'dan sonra nasıl bu kadar vahim hata yapıldı anlaşılır gibi değil.
Kılıçdaroğlu'nun kurmay ekibinde insan psikolojisini,taktik, strateji bilen kimse  yok anlaşılan,ki olsaydı ikinci tura girmesine ve daha fazla rencide olmasına izin vermezlerdi.
Kaldı ki siyaset yapanlar herşeyden  önce insan davranışı ve psikolojisi konularında en fazla bilgi sahibi olması gereken kişilerdir.
Üstelik konuyla alakalı binlerce yayın varken.
Referans kitaplardan biri Gustave Le Bon'un "Kitleler psikolojisi" eseri.
Sonuç olarak Kılıçdaroğlu kazandığı kongreyi kendi eliyle kaybetti.
Yani Özgür Özel kazanmadı, Kemal Kılıçdaroğlu kaybetti (aslında yazımıza bu  başlığı atacaktık ama baktık ki Necati Doğru bizden önce davranmış ve dünkü köşesinin başlığını "Özgür Özel kazanmadı, Kılıçdaroğlu  kaybetti" olarak paylaşmış)
Kılıçdaroğlu konuşmasını uzatmadan ve derine girmeden sadece selamlama konuşması yapsaydı bile en az 700 oyla kongreyi rahat kazanırdı.
Konuşma tarzı bir kısım hala karar verememiş "gri" delegenin kararını aleyhine olmasına sebep oldu.
Biz de Kılıçdaroğlu Kurultayı kazanır diyenlerdendik başından beri.
Ki rahat kazanırdı da.
Önce İstanbul ardından Kurultayda üstte bahsettiğimiz hatalar yapılmasaydı.
İstanbul'u kaybetmesine  rağmen bile Kurultayı kazanabilirdi doğru strateji izleyebilseydi, ki zaten Kurultay öncesi  bunun rahatlığı ile hareket etti.
Yoksa Kılıçdaroğlu'nun değişmesi gerektiği konusunda kimsenin şüphesi yok.
Ama değişim konusunda bizim ısrarla vurguladığımız konu bu değişim hareketinin esasta doğru ama usulde hatalı olduğu konusuydu.
Yerel seçimler sürecinde çekişmeli kongrelerin partiye faydadan çok zarar getireceğini anlatmaya çalıştık.
Evet değişimcilerin kazanması parti teşkilatları nezdinde bir motivasyon ve heyecan yarattığı kesin ama konsolidasyon konusunda ne kadar etkili olur yerel seçimlerde göreceğiz.
Çünkü  kardeş kavgaları en şiddetli ve sonuçları ağır olan kavgalar dır diye de uyarılarda bulunmuştuk.
Kaldı ki değişimden öte CHP'nin asıl ihtiyacı olanın açılım, yani fiziki olarak kişilerin değişimi değil, zihniyet değişimi olduğunun altını da çizdik hep (18.07.2023 - 15.08.2023 tarihli yazılarımız)
Ancak demek ki Kılıçdaroğlu bunu yaşaması gerekiyormuş ki gelişmeler bu şekilde cereyan etti.
Önceki Başkan Deniz Baykal itibarını kaybederek gitmişti.
Aynı şekilde kendisi de itibarını kaybederek gitti.
Oysa onurlu ve dik durarak saygı duyulan biri olarak koltuğu devredebilirdi.
Ne süreci yönetebildi, ne de Kurultayı
Demek ki neymiş?
 Peygamberimizin dediği gibi;
"Hiç kimse yaşattığını yaşamadan can vermeyecek"