Özellikle deprem gibi her doğal afetten sonra kader, fıtrat gibi sözler söylenir veya belli çevreler bu olayları ilahi iradenin gazabı olarak yansıtmaya kalkışır.

Buna gerekçe olarak da genelde insanların yaşam tarzını ileri sürerler.

Seküler kesimlerin ise bu tür yaklaşımlara  farklı feedback'leri var:

Bu işler yobaz kesimler tarafından iddia edildiği gibi olsaydı şer yuvaları olan cemaat ve tarikatların barındıkları binalarda taş üstünde taş kalmazdı.

Meydana gelen doğal afetler gerçekten Göklerden gelen kararın neticesi mi, yoksa doğanın kendi akışının yansıması mı?

Bunlara göre depremler genelde yoldan çıkan kişilerin oturduğu bölgeleri vurur ve depremlerde enkazların altında günahkarlar kalır.

Kimin can verip vermeyeceğini ancak Allah bilir de bu yobazlara sormak lazım:

Depremde Allah'ın evi olan camiler ve ibadethaneler de hasar görürse, ki gördü de, bu ne anlama geliyor diye?

Bu soruya cevapları olmadığını yaşadığımız bu son depremlerde gördük.

Her nedense, aslında nedeni belli de, bu defa pek sesleri solukları çıkmadı.

Diğer yandan dinimizde yoldan çıkanlar için İlahi adaletin yansıması olan felaketler de tecelli ettiği ayrı bir gerçek.

Ancak böyle bir şey İlahi kararın neticesinde  olduğunda herkesin anlayacağı boyutta olur.

Anlamayan kalmasın ki ibret-i alem olsun diye.

Lut kavminin helak edilmesi gibi.

Hem Kitabımızda, hem de bir çok hadisimizde ilahi adaletin gazabı hakkında fazlasıyla örnekler mevcuttur.

Ama burada bazı konuları iyi ayırt etmek lazım.

İkide bir çıkıp bu tür demeçler vermek bu örneklere uygun değildir.

Her felaketten sonra İlahi iradeyi ileri sürmek ancak yobaz ve cahil kesimin yapacağı şeydir.

Meydana gelen doğal afetlerde veya kazalarda veya ölümcül hastalıklara yakalanarak hayatlarını kaybeden herkes Hakkın yolundan çıkmış insanlardan oluşmuyor.

Bu tür olaylarda hayatlarını kaybedenlerin arasında bir çok dini bütün kişilerin de olduğu tartışma götürmez bir gerçektir.

Her şeyden öte  bu tür demeçler verildiğinde o insanların yakınlarına ve  bizzat hayatını kaybedenlerin ruhlarına yapılmış saygısızlık olduğunu nasıl düşünemiyor bu iddiada bulunanlar.

Bu tür yaklaşımlar ve bu zihniyet  insanları adeta dinden soğutuyor.

Son yıllarda gençlerin arasında ateizm ve deizm gibi akımların artmasına sebebin ne olduğunu yazmaya gerek yok.

Asıl vahim olan husus da yapılan araştırmalarda deizmin görülme oranının en yüksek olduğu yerler sözde dini eğitim veren kurum ve kuruluşların olmasıdır.

Bu şu demek:

Oralarda verilen dini eğitimler ehil kişiler tarafından verilmiyor demektir.

Dinimizi sevdirme ve yayma yuvaları olması gereken yerler tam tersine yapılan uygulamalar ve anlayışla gençlerimizi dinimizden uzaklaştırmakta.

Ama diğer yandan bakıldığında son yıllarda bu yobaz zihniyetin, bunların din anlayışları ve yaptıkları iyice ortaya çıkması son derece büyük hayırlara vesile olacaktır.

Bunların gerçek yüzlerini herkes görmüş oluyor.

Bundan sonra kimlerin gelmemesi gerektiğini herkes net olarak görüyor.

İlahi adaletin tecelli etmesi asıl budur.

Sonuç olarak her şeyin hakimi   İlahi güçtür.

Takdir tabi ki onundur, ama tedbir almak da insanoğlunun görevidir.

Evet depremler kaderdir.

Ama sonuçlar ektiğini biçmektir.

İster çürük bina olsun, ister kulların kendi ettiklerinin bulması olsun.

Yaşadığımız bu büyük felakete gelince;

Herkes kendi yorumunu kendi yapsın.

Biz sadece, hayatta tesadüf diye bir şey yoktur,diyelim ve konuyu kapatalım.