Her pazar olduğu gibi bugün de sizlere kıssadan hisse çıkaracak bir hikâye aktaracağım.

Keyifle okumanız dileğiyle…

Vaktiyle bir köyün küçük bir çobanı varmış. Küçük çoban koyunlarını bir dağın eteğine götürür orada otlatırmış.

Bir gün koyunlarını otlatırken çobanın canı sıkılmış. “Ne yapsam da eğlensem?” diye düşünmüş. Aklına bir fikir gelmiş. Yerinden fırlamış köye doğru koşmaya başlamış. Köye varınca:

Yardım edin! İmdat! Kurtlar koyunlara saldırıyorlar diye bağırmış. Köylüler ellerinde kazma ve küreklerle koşmuşlar. Etrafta kurtlar aramaya koyulmuşlar. Bir yandan da çobana soruyorlarmış:

Hani nerede?

-Nerede kurtlar?

Çoban kahkahayla gülmeye başladı.

Çok sıkıldım. Bu olayı biraz eğlenmek için uydurdum demiş.

Köylüler hem şaşırmış hem de öfkelenmişler. Söylenerek köye dönmüşler.

Birkaç gün sonra çoban yine koşarak köye gelmiş. Köylülerden yine yardım istemiş. Köylüler bu kez hemen inanmamışlar.

Çoban:

Gerçekten kurtlar geldi. İnanın diye bağırmış. Köylüler yine yardıma koşmuşlar. Meğer çoban yine oyun yapıyormuş. Kurt falan yokmuş.

Ertesi gün çobanın sürüsüne gerçekten kurtlar saldırmış. Bunun üzerine küçük çoban var gücüyle köye koşmuş. Olanları anlatıp yardım istemiş fakat köylüler bu kez anlattıklarına inanmamışlar. Çoban gözyaşı dökmüş. Bu sefer gerçekten doğru söylüyorum. Herhangi bir eğlence yok. Yemin üstüne yemin etse de kimse inanmamış ona. Yalvarmış. Yine de köylüler haklı olarak oralı olmamışlar.

Çoban çok üzülmüş. Bir daha yalan söylememeye karar vermiş. Herkesten özür dilemiş.

Bu hikâyenin birkaç versiyonu var. Kiminde yangın var, demiş; kiminde başka şey demiş… Sonuçta verilen mesaj aynı.

Türk edebiyatının önemli hikâyeleri arasında yer alan yalancı çoban hikâyesi nasihat verici ve ibret almamız gereken güzel bir anlatımdır.

Yalan söylemenin ne kadar kötü olduğuna iyi bir örnektir.

‘Yalan, günahların en çirkini, ayıpların en fenası, kalpleri karartan bütün kötülüklerin başıdır.’

Mümin, her hataya düşebilir ama hainlik yapamaz ve yalan söyleyemez’

Verilen sözü yerine getirmek İslam açısından bir Müslüman’da bulunması gereken en önemli haslettir.

Tehlikeli bir çizgidir. O çizgiyi geçmek alışkanlık haline getirildiyse hem kendine hem de çevreye büyük zararlar vermekte.

Yalan yere söz vermek; ‘öderiz, halederiz, yaparız, ederiz’ deyip sürekli insanları kandırarak, yanıltarak güveni yok etmek insanlığa dinamit atmaktır.

Söz verip yerine getirmemek, münafıklık, yani ikiyüzlülük alametidir. Ne acıdır ki günümüzde, insanları kandırmak için vaatte bulunmak, yalan yere söz vermek moda haline geldi.

İşine geldiği zaman Müslümanlığı kimseye bırakmayanlar, yaptıkları ile gâvurun bile yapmadığını yaparlar.

Maske takarlar ama bir gün o maske düşecek. Gerçek yüzleri gözükecek.

İş işten geçmeden yanlış yoldan geri dönmeliyiz.

Yarın öldüğünüzde size parayla bile olsa hiç kimse ne Yasin okur, ne de bir Fatiha...

Borçlarımızı bir an önce ödeyelim.

Bir daha hayat memat meselesi olsa bile insanlar size borç vermeyebilir.

Borç verenler suçlu değil. Borcuna sadık olmayanlar suçludur.

Aman ne hikmetse hem suçlular hem de güçlüler.

Borcunuzu geciktirmekle kazançlı olduğunuzu düşüyorsanız yanılıyorsunuz.

Eninde sonunda hepimiz dünyanın son durağına geleceğiz.

Musalla taşına konulacağız. Soracaklar ‘Hakkınızı helal ediyor musunuz?’ diye…

Şayet birileri çıkıp da yüksek sesle hakkımı helal etmiyorum derse şaşırmayın.

Hz. Peygamber efendimiz (S.A.V.) şöyle buyurmuştur:  “Şu üç şey kimde bulunursa, oruç da tutsa, namaz da kılsa o münafıktır; Konuştuğu zaman yalan söyleyen, verdiği sözden cayan ve İtimat edildiği halde emanete ihanet eden”  diye buyurur.

Söz vermek başka bir şeye benzemez.

‘Eğer güçlü bir zekân yoksa söylediğin yalanı bir yere not et ki unutmayasın