Bu cumartesi günü de sizlere kıssadan hisse çıkaracak bir hikâye aktaracağım. Uygulamamız dileğiyle…
Peygamber Efendimiz hicret sonrasında Medine-i Münevvere’de inşa ettiği Mescidi Nebevi’de, Ashabı-ı kiram ile birlikte toplanmış. Allah’ın Resulünü dinlemekteydiler. Hazreti Muhammed Mustafa Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Al-i İmran suresinin 92. ayetini okuyordu: “Allah yolunda sevdiğiniz şeylerden harcamadıkça iyiliğe asla eremezsiniz. Ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir.”
Müfessirler, Allah yolunda yapılan harcamaların işe yarar, kıymetli şeylerden yapılmasının gereğine işaret etmekte, aksi takdirde yapılan harcamada hedeflenen gayeye ulaşılamayacağını bildirmektedir. 
İnsanın tiksinerek alabileceği şeyleri sadaka veya zekât olarak vermesinin insanların hoşuna gitmediği gibi Allah’ın (c.c.) da hoşuna gitmeyeceği ve böyle bir harcamaya sevap verilmeyeceği denilmekte.
Büyük bir dikkat ve hassasiyetle dinleyenlerin içinde Ebu Talha da bulunuyordu. Ebu Talha’nın Mescidi Nebevi’ye yakın bir yerde çok kıymetli bir hurma bahçesi vardı. Sık sık davet ettiği Peygamber Efendimize burada ikramda bulunurdu.
Ebu Talha (r.a.) ayet-i kerimeyi dinledikten sonra ayağa kalkar ve der; “Ya Resulullah benim servetim içinde en kıymetli ve bana en sevgili olan, işte şu şehrin içindeki sizin de bildiğiniz bahçemdir. Bu andan itibaren Allah rızası için onu Allah’ın Resulüne bırakıyorum. İstediğiniz gibi tasarruf eder, dilediğiniz fakire verebilirsiniz.”
Ebu Talha, kararını tatbik için çıkarak bahçeye gider.
Bir hurma ağacının gölgesinde oturan hanımı ile duvarın dışında bekleyen Ebu Talha arasında ibretlik bir konuşma olur.
Hanımı - Ya Ebu Talha, duvarın dışında ne bekliyorsun? İçeri girsene!
Ebu Talha - Ben içeri giremem, sen eşyanı toplayıp da dışarı çık!
Hanımı - Neden ya Ebu Talha, bu bahçe bizim değil mi? 
Ebu Talha - Hayır, artık bu bahçe Medine fukarasınındır. 
Ayet-i kerimeyi ve verdiği kararını anlatır. 
Hanımı - İkimiz namına mı, yoksa şahsın için mi bağışladın? 
İkimiz namına diye cevap veren Ebu Talha, bu sefer hanımından şu sözleri işittir.
“Allah senden razı olsun Ebu Talha. Etrafımızdaki fakirleri gördükçe aynı şeyi düşünürdüm de sana söylemeye bir türlü cesaret edemezdim. Allah hayrımızı kabul buyursun, işte ben de geliyorum!” 
Bu tür harcamalar, bağışlar, sadaka ve zekât insanı cimrilikten kurtarır cömertlik vasfını kazandırır.
Hz. Ömer de (r.a.) en iyi mülkünü Allah yolunda harcamak için ne yapması gerektiğini Hz. Peygamber’e sormuş, o da “Aslını tut, meyvesini sadaka ver” buyurmuştur. Bunun üzerine Hz. Ömer, geliri gereken yerlere harcanmak üzere o bağı vakfetmiştir.
Bugün de hayır yapan bağış yapan yardım eden nice kahramanlarımız var. Allah onlardan razı olsun.
Bir de bırakın Allah yolunda malını mülkünü bağışlamayı, insanlara bir bardak su vermeyi çok görenler var. Yanında çalıştırdığı insanların alın terini vermeyen, göz diken nice vicdansız insanlarımız var. Lafa geldi mi dünyanın dört tarafına yardım eden görüntüsü verirler.
Durun ey efendiler siz önce Allah’ın size emrettiği kul hakkını yemeyi bırakın.
Onların hakkını hakkıyla verin. Hak ve hukuk yemekten artık vazgeçin.
Gidin onlardan helâllik alın ve insan olun.
Lüks içinde villalarda yaşayıp son model arabalarla gezip çalışanların haklarını ezmeyin. Malınız, mülkünüz, arabalarınız, şirketleriniz ve nice yatırımlarınız varken borcunu ödemekten kaçmanın sağa sola beyhude sıçramak zarardan başka size ne sağlayabilir. Borçlarınızı ödemek için mücadele edin.
Alacakla borç ödenmez.
Şayet akıl sağlığınız yerinde değilse gidin tedavi olun.
Dünyanızı ve ahretinizi karartmayın.
Siz dünya hayatınızda bütün güzellikleri hoyratça kullanıp tükettiniz. Ailenizi, çevrenizi ve dostlarınızı boş yere tükettiniz. 
Değer mi sizce? 
Yüce dinimiz hayır ve hasenat dinidir. Hayırlı insan iyilik yapan, başkalarına faydalı olan insandır. 
İmkânlarınıza göre her daim gerçek ihtiyaç sahiplerine yardım edin.
İyilikte yarışmak herkese nasip olsun inşallah.