Dün Türkiye için yerli ve milli alışveriş merkezi projesinden bahsetmiştik. Bugün de yurtdışında Türkiye alışveriş merkezleri kurulması konusundaki önerimizden bahsedeceğiz.

Dünkü yazımızla bir bütündür; aynı detayları çok tekrar etmeyeceğim.

Daha güçlü bir ekonomi için, daha çok üretim yapılabilmesi için, daha çok fabrika kurulması için ve daha çok ihracat yapabilmek için yurtdışında daha iyi pazarlara sahip olmak lazım.

Türkiye’de ürettiğimiz her şeyi bir noktaya toplayarak, çok verimli satışlar ve diyaloglar kurarak ihracatımızı asgari iki katına çıkaracağımızı düşündüğüm bir proje bu…

Yurtdışında kuracağımız alışveriş merkezleri

kendi mimarimizi ve kendi ürünlerimizi kapsayacak.

Adı ‘Turkey The mall’ olacak yoksa akılda kalıcı başka bir isim de olabilir.

Ben uzun süre yurtdışında çalıştım, iş yaptım. Çeşitli ülkeleri ve şehirleri çeşitli vesilelerle de gezme imkânı buldum.

Kültürlerini, ürettikleri şeyleri yakından görme fırsatı buldum.

Tüm bu birikimin ışığında zihnimde bazı projeler canlanıyor.

İşte bunlardan biri de aslında tüm bu topraklardaki zenginliği bir AVM mantığında bir araya getirmek.

Her bir ürünün kendi zenginliğini kendi coğrafyasındaki diğer ürünlerle beraber daha güçlü ortaya sunmak çok kıymetli olacaktır. Bir bütünlük arz etmesi zihinlerde çok daha net bir imaj çizecektir.

Bugün bir AVM’de nasıl ki her katta ayrı segmentte ürünler var, bizi yurtdışında tanıtacak bu projedeki AVM’de de bu mantık işleyecek.

Yemek katında meşhur yöresel yemeklerimizden tutun da

çeşit çeşit kebaplarımıza kadar hepsi olacak.

Giyim katında tekstil markalarımız yer alacak.

Sebzelerimiz, meyvelerimiz, baharatlarımız,

çiçek yağımız, zeytinyağımız ve tereyağımız olacak.

Mobilyamız, halılarımız, kilimlerimiz ve beyaz eşyalarımız olacak. Hediyelik eşyalarımız olacak.

Kısacası ürettiğimiz her şeyimiz olacak orada. Girişinden çıkışına AVM’nin tüm koridorları çok farklı ürünlerle Türkiye kokacak.

Sinema katında Türk filmleri olacak. Buradaki ürünleri tüketmenin yanında kendi ülkesine pazarlamak isteyen tüccarlarsa bu projenin en büyük gelir kalemi.

Katlarda çeşitli ürünleri beğenen iş insanları için bir ihracat irtibat ofisi AVM içinde konumlandırılacak.

93 yıl önce genç Türkiye Cumhuriyeti, Kurtuluş Savaşı’ndan çıktıktan sonra 'Seyr-i Türkiye projesi'ne benzer bir çalışma yapıldığını Eylül ayının başında dört gün boyunca sizlere tam sayfa olarak paylaşmıştık.

Tam 93 yıl önce  “Karadeniz Vapuru Projesi”, Cumhuriyet’in ilanından 3 yıl sonra Atatürk’ün önerisiyle hayata geçirildi. Yıl 1926...  Bugün yıl 2018 inanıyorum ki daha iyisini yaparız.

Yeter ki dert edinelim el ele verelim.

Yeter ki TSE standartlarına uygun kaliteli ve doğal ürünler üretelim.

İşte bizim de projemizin temel gayesi bu vapura benzer ancak böyle hareketli ve süreli olmayacak tabii.

Bu sefer biz bekleyeceğiz yerlilerin gelmesini. Dikkat ederseniz yerlilerin dedim.

Çünkü bu proje kapsamında Türkiye’nin yiyecekten el işçiliğine kadar bütün motifleri bir AVM konseptinde çıkacak tüketicinin karşısına. Olabildiğince fazla ülkede yerleştirilmesi gereken bu AVM’ler, tanıtımın bir sonraki adımında asıl amacımız olan ihracata hizmet edecek.

Bizdeki ürünlerin kalitesini ve dokusunu gören kitle kendi ülkesinin her noktasına taşımak isteyecek bu ürünleri.

‘Türkiye’ markasının böyle bir tanıtıma ve bütünlüğe ihtiyacı var. Yıllar önce yola çıkan Karadeniz Vapuru gibi bizim de yola çıkıp gayret etmemiz gerekiyor.

Daha çok markalaşarak bir taraftan da sanal ticareti ihmal etmeden her türlü çalışmaya girmeliyiz.

Bu yolculukta Dışişleri Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı projenin içinde olmalılar.

Ayrıca Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonu(TESK), meslek odalarının birlikleriüniversiteler, TİM, İGEME, TSE, KOSGEB ve TÜBİTAK gibi konuyla ilgisi olan her kurum kendi dalında hep birlikte bu kutlu yolculukta eşlik etmeliler.

Herkes kendi erbabı olduğu işin gereği taşın altına elini koyduğu takdirde bu önemli projeyi hayata geçirebiliriz.

Görerek, gezerek ve yaşayarak bu ihtiyacı gördüm. Talep var, bize düşen de bu talebi yerine getirmektir.

Hem yurtdışında yaşayan Türkler, öğrenciler, turistler hem de o ülkelerin insanların arzusu ve beklentisi var.

Bizler yıllarca eften püften sebeplerle ihmal ettiğimiz pazarları başkalarına kaptırdık.

Şimdi tam zamanı, hak ettiğimizi alabiliriz.

Ne üretiyoruz ki demeyelim ne üretmiyoruz ona bakalım.

Sana ne, bana ne demeyelim. Gözlerimizi açalım, kulak verelim

bilelim ki; görmek, inanmak, istemek ve harekete geçmek, gerisi teferruattır.