Her pazar olduğu gibi bugün de sizlere kıssadan hisse çıkaracak bir hikâye aktaracağım.

Keyifle okumanız dileğiyle…

Hayatı boyunca mutlu olmadığını fark eden bir adam, artık mutlu olmak istiyorum demiş ve mutluluğu aramaya koyulmuş.

Ne yaptıysa da mutluluğu yakalayamamış. Kimden yardım istesem diye düşünürken, uzak bir diyarda, zengin bir bilgeyi önermişler. Bu bilge aklı, bilgisi ve malı ile ün salmış birisiymiş. Kim yardımına gelse sorularına cevap verip derdine derman bulmadan geri göndermezmiş.

Bu bilgeden yardım istemeye, ‘Mutluluğun sırrı nedir?’ diye sormaya karar vermiş. Uzun bir yolculuktan sonra bilgeyi bulmuş ancak kapısında derdine derman arayanlardan oluşan çok uzun bir kuyruk varmış. Bilgenin gerçekten sorusuna doğru cevap vereceğine inanmış, beklemeye başlamış.

Sonunda sıra ona da gelmiş ve bilgeye mutluluğu nasıl yakalarım diye sormuş. Bilge bu soruyu cevaplarsa sıradaki diğer insanların beklemekten sıkılacağını düşünmüş, adamlarından bir kaşık istemiş ve içine iki damla yağ damlatmış sonra demiş ki:

Sarayımın her yerini gez ve sonra tekrar gel ama sarayımı gezerken yağı dökmeden bu kaşığı ağzında taşıyacaksın.

Adam sorusuna hemen cevap alamadığı için biraz şaşkın ‘Tamam’ demiş. Sarayı gezmiş gelmiş, bilge bakmış yağ hala kaşıkta, demiş ki:

Aferin yağı dökmemişsin, güzel… Peki, sarayımın güzelliklerini anlat bakalım, sarayımda neler gördün.

Adam yağı dökmemek için uğraşmaktan pek dikkat edememiş, bir şey diyememiş. Sonra bilge:

Olmadı, yağı dökmeden, kaşığı tekrar ağzında taşı, bu sefer sarayımdaki güzelliklere dikkat et, sonra tekrar gel.

Adam ne yapalım deyip tekrar kabul etmiş. Her yeri gezmiş, bu sefer sarayın güzelliklerinden çok etkilenmiş. Sonra ağzında kaşıkla gene bilgenin yanına gelmiş. Bilge sormuş:

Sarayımın güzellikleri gördün mü, anlat bakalım.

Adam bu sefer hayran kaldığı güzellikleri anlatırken bilge onun sözünü kesmiş ve demiş ki:

Güzel, peki yağ nerede?

Adam sarayı hayran hayran dolaşırken yağı tamamen unutmuş, utana sıkıla bilgeye demiş ki:

– Evet, yağı dökmüşüm.

Bilge bizimkine anlamlı bir bakış atmış ve demiş ki:

Mutlu olmak için hayatın bütün güzelliklerini yaşamak, tadını çıkarmak ve hayatın getirdiği sorumluluklara, kaşıktaki yağ gibi sahip çıkmak gerekir.

Adam mutluluğun sırrına ulaştığı için sevinmiş, bilgeye teşekkür etmiş ve bilgenin huzurundan ayrılmış.

Yaşamın koşulları gereği hayat akarken, sorumluluklarını yerine getirirken sadece kaşıktaki yağı dökmemek için kendinden ve hayatından adeta vazgeçiyor insanoğlu.

Aile, çocuklar, akrabalar, arkadaşlar, mal ve mülk derken kendini unutuyor.

Aslında bazen kazanırken kaybediyoruz.

Bir bakıyoruz ki son durağa yaklaşmışız ama artık çok geç.

Para kazanmak için sağlığımızdan vazgeçiyoruz. Sağlığımıza yeniden kavuşmak için de kazandığımız her şeyi harcıyoruz.

Bunu yaparken de hiç kimsede suç aramamamız gerekiyor.

Suçun çoğunu kendimizde aramamız lazım.

Adeta çağın hastalığı haline getirdik mutsuzluğu.

Çünkü ibret almıyoruz. Konuşuyoruz, yazıyoruz ama tatbik etmiyoruz.

Daha çok şeye sahip olmak için daha çok mücadele ile hatalara ve yanlış yollara sapıyoruz.

Sevgiyi ve saygıyı unutuyoruz.

Şükretmeyi unutuyoruz.

Sabretmeyi unutuyoruz.

Maneviyatımızdan ödünler veriyoruz.

Verirken almayı, alırken vermeyi unutuyoruz.

Kimi varlıktan mutsuz, kimi yoksulluktan mutsuz.

Kimi çocuktan dolayı mutsuz, kimi çocuğu olmadığı için mutsuz.

Mutsuzluğun tek bir sebebi olmuyor. Kişinin taşıdığı teraziye göre ölçü değişiyor.

Mutluluk kişiye göre değişebiliyor. Aç olan biri için mutluluk bir parça ekmek, susuz olan biri için bir yudum su olabiliyor.

Doyumsuzluk, kıskançlık, hedefsizlik, geçmişe takılmak, geleceğe kaygı duymak, haksızlık, hukuksuzluk, eşitsizlik, güvensizlik, vefasızlık, hayır diyememek ya da her şeye evet demek gibi birçok neden sayabiliriz…

Mutluluğun sırlarını çözmeye çalışmıyoruz.

Kendinizi tanıyın ve mutlu olun