Her pazar olduğu gibi bugün de sizlere kıssadan hisse çıkaracak bir hikâye aktaracağım.

Keyifle okumanız dileğiyle…

Hazret-i Ömer (r.a.) devrinde ashabı kiramın ileri gelenlerinden, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) iştirak ettiği hiçbir gazadan geri kalmayan, bazen da Medine-i Münevvere’de Peygamberimize vekâlet eden Ensardan Muhammed bin mesleme (r.a.), Hz. Ömer'in hilâfeti döneminde kurulan ‘Şikayet Masası’nın sorumlusu idi.

Memurlarla alakalı şikâyetler bu masaya gelirdi. O, gelen bu şikâyetleri inceler, araştırırdı. Şayet haksızlık yapan, adam kayıran, rüşvet alan biri ortaya çıkarsa cezalandırılırdı.

Bir defasında Medine'de toplanan memurlara, Hz. Ömer nasihat ediyor ve onları, insanlara adil davranmaları, zulmetmemeleri hususunda ikaz ediyordu. İşte bu esnada halkın arasından kimsesiz bir adam ortaya çıktı ve:

-Memurlarınızdan işte şu adam, haksız yere beni dövdü. Hâlbuki suçladığı hususta benim bir kabahatimin olmadığı da sonradan anlaşıldı, diyerek davacı olduğunu söyledi.

Bunun üzerine gerekli araştırmalar yapıldı.

Adamın haklılığı anlaşıldı, memurun ona haksız yere kırbaç vurduğu ortaya çıktı.

Hz. Ömer'in kararı kesindi:

-Seni döven memura sen de, onun sana vurduğu kırbaç adedince vuracaksın!

Amr bin As (r.a.) itiraz etti:

-Ya Hz. Ömer, bundan sonra memurları insanların gözü önünde dövdürecek misiniz? Şayet böyle yaparsanız, bu tatbikat, memurlarınızın itibarını düşürür, onları iş yapamaz hale getirir.

Hz. Ömer'in cevabı ise şöyle oldu:

-Ben zalimi, şu veya bu bahanelerle koruyup da, mazlumu maruz kaldığı zulümle baş başa bırakmam. Kim zulmetmişse karşılığını görmeli ki tekrarına cesaret edemesin. Böylece karar kesinleşti. Sessiz ve kimsesiz şikâyetçi adam, kendisine vurulan kırbaç adedince kırbaç vuracaktır zulmeden memura.

Bu defa Amr bin As, şikâyetçi adama gitti ve şu teklifte bulundu:

-Sana, onun vurduğu kırbaç sayısınca altın vereyim. Bunları al, davandan vazgeç. Yoksa kötü niyetli bazı insanlar cesaret bulur, memurlar korkaklaşır. Neticede adaletin temini daha da güç hale gelebilir, dedi. Mazlum ve mağdur adam da bu teklifi kabul etti: Yediği kırbaç adedince altınları aldı, şikâyetinden vazgeçti.

İdare edenlerle idare olunanlar arasındaki buna benzer haksızlıklar için emsal teşkil etmiş oldu.

Ne kadar adil ve örnek bir karar.

Kayırmadan, haksızlığa göz yummadan, eşit ve adil kararlar insanlara güven ve huzur verir.

Bir suç işlediysen karşılığını misli ile cezalandırılmak, suç işlemeye meyilli insanları bile kötü kararlarından vazgeçtirir.

Daha dikkatli olmasına sağlar.

Ancak suçu işleyen, zülüm yapanın yanına kâr kalırsa insanlara hem kötü örnek olur hem de suçun tekrarına sebep olabilir.

Adaletle yönetilen ülkelerde istikrar, ticaret, sanayi, yatırım, bolluk ve bereket olur.

Adalet sadece mahkemelerde değil yerinde de adalet, evde de adalet, eğitimde de, sağlıkta da… Kısacası her yerde adalet gereklidir.

‘Yeryüzü ve gökyüzü adalet sayesinde ayakta durur.’

Adalet olmazsa devlet yıkılır.

Adalet olmazsa aileler dağılır.

İşverenler adil olmazsa iflas eder.

Adalet olmazsa dost ve arkadaşlıklar biter.

Adalet olmazsa rüşvet ve kayırmalar başlar.

Zulümle hiç kimse payidar olamaz.

Adalet sadece kanunlarla da sağlanamaz.

Vicdanlarda da adalet olmalı.

Adalet su ve hava gibidir, her yerde her daim herkese lazım.

‘Adalet mülkün temelidir.’