Adamın birisi, Peygamber Efendimizi (s.a.v.) rüyasında görmeyi arzuluyor, ama buna bir türlü ulaşamıyormuş. Bu nedenle bir âlime giderek, ne yapması gerektiğini sormuş. Âlim de şöyle cevap vermiş:

- “Evladım! Bu akşam bol tuzlu ve yağlı bir yemek ye. Dua et ve hiç su içmeden yat, o zaman Efendimiz (S.A.V)'i rüyada göreceksin.”

Adam verilen öğüdü dinlemiş. Peygamberimizi rüyada görme aşkıyla bol tuzlu ve yağlı bir yemek yemiş, sonra da su içmeden yatmış.

Bütün gece boyunca akan ırmaklar, çeşmeler ve sular görmüş rüyasında. Sabah olunca da doğruca âlim zata gitmiş ve demiş ki:

“Efendim! Peygamberimizi görmedim, ama o kadar susamıştım ki, rüyam hep suyla ilgiliydi. Hep çeşmelerden, ırmaklardan su içtim, hâlâ da susuyorum.”

Âlim zat şöyle söylemiş:

“Gördüğün gibi evladım, tuzlu ve yağlı bir yemek yemen nedeniyle, öyle bir susuzluk duydun ki bütün gece boyunca sudan başka bir düş görmedin. Efendimiz (s.a.v.) için de böyle bir susuzluk duyarsan, O'nu rüyanda görebilirsin. Efendimiz’in aşkıyla yanıp tutuşacaksın, hayallerinde, düşüncelerinde, yaşantında o olacak ki O’nu rüyanda görebilesin.”

Durum bundan ibaret Mevlid-i Nebi haftasını kutladığımız bu günlerde Resulullah(S.A.V.)’a olan sevgimizi bir daha gözden geçirmemiz lazım.

Sevgimiz sevgilimize olan aşkımızın bizim hayatımıza tezahürüdür. Tezahürü ölçüsünde sevgi tezayüd (artar) eder ve tenakus (azalır) eder.

Allah’a (C.C.) olan sevgiyi de Cenab-ı Hak Resululah’a olan uyuma bağlıyor. Dolayısıyla Allah’ı sevmenin ölçüsü de sevilimiz olduğunu iddia ettiğimiz Resulullah’a ittiba ile olur.

Peygamberimize hitaben “De ki: Eğer Allah’a muhabbetiniz varsa hemen bana uyun ki, Allah da sizleri sevsin ve suçlarınızı affetmekle örtsün. Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir.” (Âl-i İmrân, 3/31)

İslam alimleri yukarıdaki ayeti şöyle tefsir eder:

“Allah’a (c.c.) imanınız varsa, elbette Allah’ı seveceksiniz. Madem Allah’ı seveceksiniz, Allah’ın sevdiği tarzı yapacaksınız. Ve o sevdiği tarz ise Allah’ın sevdiği zâta benzemelisiniz. O’na benzemek ise, O’na ittiba etmek (tâbi olmak)tır. Ne vakit O’na ittiba etseniz Allah da sizi sevecek. Zaten siz Allah’ı seversiniz; tâ ki, Allah da sizleri sevsin.” (Lem’alar, s. 21)

Bu ayet-i kerime ve izahından anlaşıldığı gibi, Allah’ı sevmenin yolu, Peygamber Efendimiz (asm.)'a uymaya çalışmaktır. Bir mümin, itikat, ahlâk ve ibadette Resulüllah’a benzemek ve O’nun getirdiği bütün hükümleri mümkün olduğu kadar uygulamakla Allah’ı sevmiş olur. Ashâb-ı Kirâm'ın büyüklüğü, Resulullah’a tâbi olmakta en ileri seviyede olmalarındadır.

Bir mümin Peygamberimiz (s.a.v.)  benzediği ölçüde, Allah’ı ve Resulullah’ı sevmiş ve Onların muhabbetini kazanmış olur.

Peygamberimize benzemek ise, fiilleri, sözleri, ahlakı ve davranışlarıyla Onun bütün yaşamına tâbi olmaya çalışmakla mümkün olur.

Buna göre, Sünnet-i Seniyye’ye tam uymak isteyen bir mümin, Resulullah’ı sevmenin ispatı olarak Resulullah Efendimiz (a.s.m.) gibi -farz, vacip, sünnet- bütün namazlarını kılacak, orucunu tutacak, zengin ise hacca gidecek ve zekât verecek, Kur’an’ı okuyacak, Onun sevdiklerini sevecek, sevmediklerini sevmeyecek. Onun ahlâkına mümkün olduğu kadar uymaya çalışacaktır.

Hasıl-ı kelam sevgi fedakarlık ister. Dünyevi aşklarda da bu böyledir. Seven sevdiği kişinin gözüne girmek için onun sevdiği ve yaptığı şeyleri yapar ki; gözüne girsin. Fahr-ı kainatı (s.a.v.) sevme iddiasında olan bizler de sevgimizi ispatlamaya gayret etmeli onun yaşadığı tarzda yaşamaya çalışmalı, ahlakıyla ahlaklanmaya çalışmalıyız.

Buna en güzel ölçülerinde biri de bir fiili yaparken Resulullah (s.a.v.) olsaydı bu durumda ne yapardı? Sorusunu kendimize yönelterek o filli işlemek veya işlememektir.

İnanın bu soruyu kendimize yönelterek icraatlarda bulunursak. Hem kendimizi düzeltmiş, hem de toplum ahlakını düzeltmede büyük bir rol almış oluruz.

Bir bakmışsınız, zamlar, karaborsalar sebepsiz fiyat arttırmalar, birbirinin kuyusunu kazmalar, fırsatçılık toplumdan kaybolup gitmiş.

Kıyametin yaklaştığı ve durumun gittikçe daha kötüye gittiği bu ahir zamanda O’nun ümmetinden olabilmek dileğiyle.

Selametle kalın.