Bu pazar da sizlere kıssadan hisse çıkaracak bir hikâye aktaracağım.

Keyifle okumanızı diliyorum.

Çok fakir ihtiyaç sahibi bir kadın, yüzünde hüzünlü ve mahcubiyet dolu bir ifadeyle manava girer. Dükkân sahibine kocasının çok hasta olduğunu, çalışamaz duruma düştüğünü, yedi çocuğuyla birlikte kaldıklarını ve yiyeceğe çok ihtiyaçlarının olduğunu söyler. Manav ona ters bir şekilde bakar, dükkânını terk etmesini söyler. Kadın ailesinin ihtiyaçlarını düşünerek.

- Lütfen efendim, der. Paramız olur olmaz getirip borcumu ödeyeceğim.

Manav kendisine bir kredi açamayacağını çünkü onun eski müşterisi olmadığını söyler. O sırada dükkânın dışında bekleyen bir müşteri ikisinin arasında devam eden bu konuşmayı dinlemektedir.

İçeri girerek manava yaklaşır ve;

- Ben o kadının almak istediklerine kefilim, der. Ailesinin ihtiyacı olan ne varsa ver.

Bunun üzerine manav çok isteksiz bir şekilde kadına döner ve;

- Bir alışveriş listen var mıydı, diye sorar.

Kadın:

- Evet efendim var, der ve çantasından bir kağıt çıkarır.

- Tamam, der manav. Şimdi onu terazinin şu kefesine koy, onun ağırlığınca diğer kefeye istediklerinden koyacağım.

Kadın bir an duraksar, sonra başını öne eğer ve çantasını açarak üzerine bir şeyler karalanmış bir kâğıt parçasını çıkarır ve manavın kendisine gösterdiği kefeye özenle bırakırken başı hâlâ öne eğiktir. Manavın ve diğer müşterinin terazinin kefesine dikilen gözleri hayretle büyütmüştür. Manav müşteriye dönerek kısık bir sesle;

- İnanamıyorum, der.

Gerçekten de inanılacak gibi değildir. Müşteri manava gülerken manav çoktan diğer kefeye eline geçeni doldurmaya başlamıştır ama nafile, diğer kefeyi yerinden bile kımıldatamamıştır.

Terazinin kefesi artık üzerindekileri alamayacak kadar dolduğunda çaresiz hepsini bir torbaya koyarak kadına verir.

Şaşkınlıkla üzerinde bir şeyler çizilmiş kâğıdı eline alır ve okur. Bir de bakar ki orda bir alış veriş listesi yoktur. Sadece bir dua yazılıdır.

“Allah'ım neye ihtiyacım olduğunu sen bilirsin, kendimi sana teslim ediyorum.”

Manav taş gibi sessizliğe bürünmüştür. Kadın kendisine teşekkür ederek dükkândan ayrılır.

Müşteri, manavın eline parayı tutuştururken;

- Her kuruşuna değdi, der.

Daha sonra manav terazinin kefelerinin kırılmış olduğunu görür.

Duanın ne kadar ağır çektiğini sadece Allah (c.c.) bilir.

Dua edelim gerisi gelir mantığı elbette değil. İnanan insan önce sebeplere sarılır. İnanan insan çalışkan olur. Sadece ihtiyaç ve çaresiz olduğumuzda değil her daim dua etmeliyiz.

Dua da edeceğiz ve aynı zamanda şükür için muhtaçlara yardım edeceğiz.

Şükür için de dua etmeliyiz. Dara düştüğümüzde de dua etmeliyiz.

Öncelikle dua, imanın ve inancın en önemli göstergelerinden birisidir.

Dua Allah (c.c.) ile kul arasında en kuvvetli iletişimdir.

Dua; kulluktur, ibadettir, istektir, teslimiyettir.  

Dua düşünmektir. Dua bilene, anlayana cennetin anahtarıdır.

Duayı kalbimizden ve dilimizden eksik etmeyeceğiz. Ancak herkes de elinden geleni yapmayı ihmal etmeyecek.

Vazifelerimizi aksatmayacağız, işimizi kendimize dert edineceğiz. Sebeplere sığınacağız ve hayırlısını Allah'tan isteyeceğiz. Unutmayalım ki duaların en büyüğü de şükürdür. Hakkıyla edilen şükür bir çorap bile götüremeyeceğiniz öteki alem için ganimetlerin en büyüğüdür ve unutmayın ki bu Allah'ın vaadidir. Allah da vaadinden asla ve kat'a dönmez...

Selam, şükür ve dua ile...