Toplumun kabuk bağlamayan yarasıdır kadınlar... Bugün size yaşadığımız dünyanın penceresinden bakarak yazacağım. Biz pencerenin dışına çıkmaya cesaret edememiş, cesareti kırılmış kadınlarız. Zaten hakkımız olanı önümüze sunarak, altın kafeste yaşadığımızı söylüyorlar.

Hakkımızı alacak güce sahip olduğumuzu görmek istemiyorlar, kanatlarımız olduğunu ve bizim uçmaya ihtiyacımız olduğunu bilmiyorlar... Ya da bilmek istemiyorlar! Daha bir sıfır yenik başladığımız her işte düşüncelerimize kadınlığımıza mobbing uygulandı. Kadınları toplum içinde istemeyen zihniyetler, kadın görünce bir kadından dünyaya geldiklerini unutarak, ağzının suyunu nasıl temizleyeceğini bilemediler. 

 Öyle bir dünyadayız ki açık olsak suç kapalı olsak ayrı bir suç. Sıvı değiliz ki bulunduğumuz yerin şeklini alalım...Kimi kadın açık olduğu için darp edildi, kimi ise tesettürlü olduğu için öldürüldü. Kadın güldü kötü kadın dediler, sustuk... Kilolusun dediler lokmamızdan kıstık. Zayıfsın, çirkinsin dediler.. Kendileri kusursuzmuş gibi kusuru bizde gördüler. Bu dünyada yaşamaya hakkımız yokmuş gibi attığımız her adımda çelme taktılar...

Dünyanın nüfus olarak hakimi bizken bize üstünlük tasladılar. Tozlu yollardan değil taşlı yollardan geçerek geldik bu günlere, dağları aştık ama dar zihniyetli düşüncelere takılıp kaldık...Bu hayatı kimimiz anne olarak kazandı kimimiz çalışan olarak...Kimimiz ise dört duvar arasında sıkışıp kaldı. 

Vaktini dışarıda öldüren erkeklerin, içeride sessizce dört duvar arasında ölen, öldürülen kadınlardan haberi yokmuş! gibi bu dünya. Halbuki rengarenkti bizim dünyamız taaa ki karabulutlar çökmeyene kadar. Bizim kapılarımızın önü rengarenk çiçeklerle dolu ama görmedim sevgiyle  çiçek verenini... Herhalde çiçekleri koparmaya kıyamadılar, sonuçta o da bir canlı... Ama kadınlara kıydılar. 

Tezatların dünyasında cansızlara canlılardan daha fazla değer verildi. Ha bu arada! size küçük yaşta tanıştığımız özgürlüğümüzden bahsedeyim. Çok kısa ve nettir. Özgürlük; akşam olmadan eve döndüğünüzde  yemediğiniz terliktir. Terliğin bile silah sayıldığı bir zamanda, her gün aile içinde ki savaşa  katliama, cinayete şahit oluyoruz ama ateşkesi ilan edecek kimse yok... 

Altın kafeste olduğumuzu söyleyenler, uçsuz bucaksız gökyüzünün altına sığdıramadılar bizi, halbuki gökyüzü bizimdi. Özgürlük ve gökyüzü denilince Cemal Süreya’nın şiiri gelir aklıma ‘Hayat kısa kuşlar uçuyor’ ama bizde ‘Zihniyetler kısa kadınlarımız uçamıyor’