‘Sen gazetecisin ne anlarsın öğretmenlikten’ gibi beni yargılayanlar olabilir. Ben de baştan açıklamamı yapayım da bu yargılamalara fırsat vermeyeyim. 

Evet ben gazeteciyim ve gazetecilik bölümü mezunuyum ama pedagojik formasyon alan bir gazeteciyim. Evet bir sınıf öğretmeninin aldığı eğitimi almamış da olabilirim ama Sivas’ın ücra bir köyünde birleştirilmiş bir okulda sınıf öğretmenliği yaptım desem inandırıcı olabilir mi? 
Bir sınıf öğretmeninin aldığı eğitimi almamış olabilirim ama tek başına bir okulu yönetebilmeyi, çocuklar ısınsın diye soba yakmayı, öğrencilerime temel derslerin yanında gülümsemeyi ve azimli olmayı öğretebildim. Bende öğretmenlik yaptım demeyeceğim çünkü herkes öğretmenlik yapabilir ama öğretmen yani öğreten olamaz. Bende gazeteci olduğum halde öğreten olabildim onlara. 
Öğrencilerimin ‘Öğretmenim siz kadrolu musunuz, kadrosuz musunuz?’, ‘Öğretmenim siz sene başından beri gelen 2’nci öğretmenimizsiniz’, ‘Öğretmenim siz gitmeyeceksiniz değil mi?’sorularına maruz kalmama rağmen her an ayrılmak durumunda kalmak olgusuyla barışık olan bir öğretmendim. İşte burada anlatmak istediğim, benimde yaptığım öğretmenliğin bir çeşidi olan ücretli öğretmenlik. Çeşit diyorum çünkü öğretmenlik 3’e ayrılıyor. Kadrolu öğretmen, sözleşmeli öğretmen ve ücretli öğretmen…
Ücretli öğretmenlik genelde tek taraflı, sadece öğretmen olmak isteyenlerin gözünden bakılan bir uygulama. Halbuki bu işin öğrenci ayağı var ki onlar bu uygulamanın esas mağdurları.
Eğitim fakültesini bitirip de atanamayıp bu işi yapmak zorunda kalanları ayrı tutarak diyorum ki bu milletin başarısızlığına başarısızlık katacak, çok ciddi anlamda nesillerin geleceğini mahvedebilecek bir uygulama. Çoğu arkadaşın yakındığı durum haklı olarak aynı işin yapılmasına karşılık alınan düşük ücret. 
İşin asıl özüne ‘eğitim ve öğretim’ kısmına bakmayı da akıl edersek ortaya çok daha vahim bir durum çıkıyor. Şöyle ki tahminime göre şehirlerde bu işi yapanların büyük kısmı atanamayan öğretmen adayları yani eğitim fakültesi mezunları. Ama ilçe ve köylerde su ürünleri mezunu, iktisat ve işletme mezunları ve bunun gibi birçok öğretmenlikle alakası olamayan bölümü okuyan kişilerin öğretmenlik yapması. Tüm gönlümce inanıyorum ki bu kişilerde bir suç yok. Suç gencecik eğitilmeyi bekleyen nesillere bunu reva görenlerde. İşte asıl yakınılması gereken konu bu olmalı. 
Şimdi bu çocuklar, bunların verdikleri eğitimle geleceklerini inşa ediyorlar. İlkokul, orta okul yıllarında alınan eğitim onların ömür boyu alacağı eğitimin temelidir. Temel ne kadar sağlam olursa, bina da o kadar sağlam olur. Ücretli öğretmenlik yapanların çoğunluğu pedagojik eğitim almamışken, bölümünde anca vize ve finalleri ittire kaktıra verebilecek kadar performans göstermişken, sırf elinde diploması var diye bunları gencecik çocuklara öğretmen olarak sunmak ayıptır, günahtır, yazıktır. 
Evet burada kendimi de eleştiriyorum. Olsun kendimi de eleştirmek pahasına da olsa gerçek neyse odur. Bende gazetecilik mezunuyum ve sınıf öğretmenliği yaptım her ne kadar pedagojik formasyon eğitimi almış olsamda bende yapmamalıydım. Ama ne olursa olsun vicdanım rahat çünkü ben öğretmen olmadım öğreten oldum onlara. Ben mecbur bırakıldım öğretmenlik yapmaya ve öğretmenlik yapmayıp öğreten oldum onlara. 
Ne kadar temel eğitim konusunda müfredattaki konuları tam anlamıyla anlattığımı düşünsemde elbet bir sınıf öğretmeninin öğrettiği kadar olmamış olabilir. Ama ilk gittiğim gün tanışmamızda büyüyünce ne olmak istersiniz sorusuna ‘Öğretmenim ben babam gibi tarla alıp süreceğim’ diyen Furkan’ın tarla alıp sürmek hayalini ‘Ziraat mühendisi olacağım öğretmenim’ hayaline dönüştürmeyi, Melisa’nın abisi olan Serdar’a Serdar değil de ağabey demeyi, küçük bir ekmek parçası da olsa onu paylaşmayı, kalemin ağza konulmaması gerektiğini, kitap okumayı ve kitapta anlatılanı anlatmayı, bir arkadaşını üzgün görünce onun derdine ortak olmayı, anlamadığı şeyi anlayana kadar defalarca sorması gerektiğini ve bunlar gibi çok şey öğretmeyi başardım. 
Tabii burada şunu da belirtmek isterim ki kendi naçizane fikrim her eğitim fakültesi okuyanda öğretmen olamaz. Eğitim fakültesi mezunu KPSS’den iyi bir puan alıp atanan ama öğrenciyi tekme tokat döven öğretmeni de gördük. KPSS’nin yanında öğretmenlere vicdan ve merhamet testide yapılmalı o zaman tam bir öğretmen olabilir. 
Velhasıl buradan ücretli öğretmenliği bir kurtuluş kapısı gören arkadaşlar; kendinizi düşünürken, o geleceğe hazırlanan öğrencileri de düşünün eğer gerçekten vereceğiniz eğitimin eksiksiz olacağını düşünüyorsanız o okul sizin, o öğrenciler sizin. Eğer düşünmüyorsanız öğrencilerin geleceğini baltalamayı bırakın.