12/04/2008... Bu tarih Bursa basını ve benim için ayrı bir anlam taşıyor. Bilgisayar şifremi bile bu rakamlarla oluşturmuştum o günlerde. 

18 yıllık Bursa Hakimiyet serüveni, Medya S'deki günlerimiz, Kent Gazetesi’nin Eyüp Kutlucan'a satılmasıyla son bulmuş artık yeni ufuklara doğru yol alıyorduk...

Bir burukla birlikte 'olanda hayır vardır' diyerek çalışmalarımızı yeni arkadaşlarla, yeni bir ekiple, yeni bir mekanda sürdürmeye başladık...

Bu arada Eyüp Kutlucan'ı merak ediyorduk haliyle...

Benim kendi adıma tanıma sürem fazla uzamadı.

Bir sohbet toplantısında, "Arkadaşlar, ben gazeteci değilim. Ama Bursa kamuoyu adına sizin bir göreviniz olduğunu düşünüyorum. Ben hazır betoncuyum, inşaatçıyım. Uludağ İnşaat firmasının bu rakamlarla, bu maliyetlerle insanları ev sahibi yapması mümkün değildir. Bu bir vebaldir. İnsanları uyarın, Türkçesiyle kazıklanmasınlar, hayalleri yıkılmasın. Bir de, bütün gazetelerde ilanları çıkıyor bu firmanın. Trilyon verseler sakın ve lütfen bu ilanları almayın, ben bu vebalin altından kalkamam..."

Benim için artık Kutlucan'ı tanımaya gerek kalmamıştı.

Olayı irdelemeye başladık...

Erhan Bedir ve Mustafa Özdal arkadaşlarımız gelişmeleri takip ediyordu...

Bir iki haber yaptıktan sonra Özdal, Bugünkü VM Medikal Park hastanesinin tam karşısında olan binamıza nefes nefese girdi...

Toplantı odasına attı kendisini, Ahmet Abi hemen konuşmamız lazım...

Özdal'a önce soğuk bir su içirdik...

Biz sağlığında bir sıkıntı var zannettik ama olay başka boyuttaydı...

Özdal, Uludağ İnşaat'la yaptığı haberlerle ilgili bir teklif almıştı.

Teklif ne miydi...

Çelik Palas'ta bir öğle yemeği...

Çok masum bir teklif görünüyor değil mi!!!  

Bu inşaat şirketinin yöneticileri eğer yaptığımız haberlerden rahatsızlık duyduysa acaba neden hukuk yolunu seçmemişti...

Kamuoyuna anlatacakları varsa neden bir basın toplantısı düzenlemiyorlardı?

İşin rengi belliydi...

Mustafa vasıtasıyla ilk tekliflerini yapacaklar, ondan sonra yazı işleri müdürü, genel müdür, patrona kadar herkesi kafa kola alacaklarını sanıyorlardı...

Ama balık baştan kokardı...

Patronun bu konuda noktayı çoktan koyduklarını bilmiyorlardı.

"Trilyon olsa kabul etmeyin" diye reklam olayını kafadan kestirip atmıştı Kutlucan...

Uludağ İnşaat yetkilileri biz de satılacak ve rüşvete meze olacak kalem olmadığını peki nasıl anladı?

Mustafa kardeşimize şu cümleyi iletmesini istedik, "Cevap hakkı kutsaldır. Ama bu cevap hakkını Çelik Palas lobilerinde değil, gazetemizde ablamızın çayı eşliğinde dinleyelim. Bizde 5 yıldızlı otel lobilerinde kalemimizi satacak ruh bulunmaz"

İşte okur... Bu yazıları niye mi yazdık...

N.İ adlı sözde gazete sahibi ve yöneticisi İznik'te rüşvet alırken suçüstü yakalandı.

Konu neydi? "Senin kaçak binanı şu kadar para verirsen haber yapmam yoksa..."

E... Yoksa

Kardeşim sen, kaçak binayla pazarlık yapacağına yetkili belediyeye görevinizi yapın çağrısında bulunsana. Ya da sana teklif edilen rüşvet paralarının seri numarasını alıp suçüstünü sen yapsana.

Yapamazsın çünkü gazeteci değilsin!

Şimdi, sen cezanı çeksen de yine insan içine çıkacak o muhteşem 'gasteci'liğini (!) yine yapacaksın...

Çünkü bu ülkede caydırıcı cezaların kıymeti harbiyesinin ne kadar olduğunu iyi biliriz.

Hele yalakalık gemisinin yolcularının dillerinin nasır tuttuğunu ise daha iyi biliriz.

İt ürür kervan yürür demek isteyenler haydi görev başına.