Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesiyle sonuçlanan süreç,  Abdullah Gül’ün  parlâmento tarafından Cumhurbaşkanı  seçilmesini engellemek için  yapılan  ayak oyunları ile başlamıştı.

Eğer geriye dönüp, “Cumhurbaşkanını tekrar TBMM‘si seçsin” diyorsanız, hem kendinizle yüzleşmek, hem de parlâmenter sistemin Cumhurbaşkanı seçimleriyle imtihanlarını hatırlamak gerekir.

27 Mayıs 1960 ‘da yapılan darbeyle, meclis kapatılmış, milli iradeye dayanıp o mecliste görev yapanlar içeriye tıkılmış ve Yassıada'da tarihin en rezil anlayışıyla yargılanıp mahkûm edilmişlerdi.

Sonra Kurucu Meclis teşekkül etmiş, yeni bir anayasa  ve15 Ekim 1965‘te  Millet Meclis ve Senato seçimi yapılmış, Demokrat Parti’nin  devamı olan Adalet Partisi  bu seçimi kazanmıştı.

Bunun üzerine,İstanbul Adalet Partisi Listesinde bağımsız  aday olarak yer alan anayasa profesörü Ali Fuad Başgil Cumhurbaşkanı adayı olarak Ankara’ya gelmiş, ama aynı gece seçimlerden sonra teşekkül eden 21 Ekim Cuntası tarafından kaldığı otelden alınmış, ölümle tehdit edilmiş ve derdest edilerek, 22.10 yataklı treni ile İstanbul’a,  oradan da, İsviçre’ye gönderilmişti.

Aynı cunta, Parti Liderlerini tehdit ederek, darbenin kukla başkanı Orgeneral Cemâl Gürsel’i Cumhurbaşkanı seçtirmişlerdi.

Cemal Gürsel hastalanıp, görev yapamaz durumuna düşünce, doktor raporuyla, görevi sona erdirilmiş ve 1966‘da, o güne kadar  her cuntanın içinde bulunmuş olan Cevdet Sunay Reisicumhur seçilmişti.

Cevdet Sunay’ın  görev süresi 1973’te sona  ererken, Kara Kuvvetleri Komutanı ve yeni cuntanın  lideri Faruk Gürler, Cumhurbaşkanı kontenjanından parlamentoya girmiş ,Cumhurbaşkanlığına aday olmuş,  meclis  locaları, koridorları rütbeli subaylarla doldurulmuş,” milletvekilleri tanklar meclis saracak “ diye baskı kurulmuştu.

Benim de içinde bulunduğum o meclis, bir haysiyet mücadelesi yapmış, Faruk Gürler’i seçmeyi reddetmişti.

Bunun üzerine, Cevdet Sunay’ın görevinin iki sene uzatılıp, soruna geçici çözüm aranmıştı Ama, bu teşebbüs de,  gereken anayasa  değişikliği  tek oy farkıyla reddedilmesiyle akim kalınca ,  İhsan Sabri beyin gayretiyle  CHP ve AP  liderleri,  eski Deniz  Kuvvetleri  Komutanı , eski Moskova Büyükelçisi ve kontenjan senatörü  Oramiral  Fahri Korutürk ‘ün ismi üzerinde anlaşmıştı.

1980’ de Fahri Korutürk’ün  görev süresi bitince, o zaman Cumhurbaşkanlığı  seçimi için tur sayısı sayılı olmadığından  partilerin adayları gerekli çoğunluğu turlar boyunca sağlayamayınca ve Zeki Müren’e, Ajda Pekan’a  verilen reylerle bu turlar sulanınca 1980 darbesi olmuştu.

11 Eylül de memleket kan gölüne dönmüşken, 13 Eylül günü memleket “  süt liman” a dönmüştü..

Kenan  Evren, yeni anayasaya eklenen bir geçici madde ile darbenin “Devlet Başkanlığı” ’ndananayasal Cumhurbaşkanlığına oturmuştu.

“Demirel devrildi, Adalet Partisi’nden kurtulduk” diye sevinen solcuların makatlarına “ alışır, alışırsınız sonra zevk alır sınız” diye jop sokulmuştu.

Kenan Evren’in görevi 1989 tarihine kadar sürmüştü.

O güne kadar, parlâmento tam 29 sene açık veya gizlenmiş tehditlerle kendi bünyesi içinden değil, telkin edilen askerleri  Cumhurbaşkanlığı’na seçti,

Sonra Özal, sonra Demirel parlâmentodan, sonra  Ahmet Necdet Sezer, parti liderlerinin  mutabakatı ile parlâmento dışından seçilmişlerdi.

Yani dostlarım, 2007 yılına kadar parlâmento, ya gerçek generallerin, ya da parti lideri denen sivil generallerin kararı ile cumhurbaşkanı seçti.

Hem de duvarında “ Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir “ yazılı meclis kürsüsünün önünde verilen reylerle.

Karar sizin.