2000 yılında Avrupa Birliği’ni en yenilikçi ve en rekabetçi ekonomisi yapmak için kararlaştırılan Lizbon Stratejisi başarısızlığa uğramış, siyasi birliğe doğru atılan bir adım olan, Anayasal Metin kurucu Hollanda ve Fransa tarafından reddedilmiştir. Parasal birliği siyasi birliğe dönüştüremeyen Avrupa Birliği hayali sona mı ermektedir? 2007 yılı sonunda başlayan global ekonomik kriz, 20. asrın son yıllarında yükselen bir yıldız gibi görünen Avrupa Birliği’nin de, ikinci süper güç değil, ancak çok kutuplu bir dünyanın kutuplarından birisi olabileceğini ortaya koymuştur.

Avrupa Birliği’nde ekonomik iflasın eşiğinde olan ülkelere yapılan yardımlar, ayakta kalan diğer ülkelerin halklarını isyan ettirmekte ve “Avrupalılık” duygusunu yok etmektedir. Geçen yıl Eylül ayında yapılan seçimlerde Hollanda’da İşçi Partisi, Avroya da, Avrupa Birliği’ne de karşı olduğunu ve Yunanistan’a yapılan yardımları engelleyeceğini açıklıyordu. Almanya’da da, Alman Anayasa Mahkemesi’nin “Avrupa istikrar Fonu’nun” Alman anayasasına uygun olup olmadığını incelemesi de istenmişti.

 Avrupa istikrar fonunun hemen hemen tamamını Almanya fonlamaktadır. Tabii bunun neticesi olarak istediği şartları dayatmakta ve siyasal hâkimiyet kurmaktadır. 19. yüzyılda Bismark’ın, 20. yüzyılın ilk yarısında Hitler’in silahla yapamadıklarını, ekonomik güçle Merkel’in yapması ve gittikçe Almanya’nın Avrupa’nın hâkimi pozisyonuna yükselmesi, Şubat 2014’te Münih Güvenlik Konferansı’nın açılış konuşmasında Alman Cumhurbaşkanı Joachim Gauck, uluslararası münasebetlerin şekillenmesinde Almanya’nın, “Alman Ordusu’nu sahaya indirerek” daha fazla sorumluluk alması gerektiğini söylemesi, dikkatlerinizi çekmiyor mu?

20. yüzyılda iki defa Paris sokaklarında Alman ordusunu görmüş Fransa, Almanya’nın peşinden gidip kendini garantiye almak peşine düşmüştür. Alman-Fransız işbirliğinin Avrupa’ya yeni bir şekil vereceğini gören İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden kısa bir zamanda ayrılmasına sürpriz gözüyle bakılabilir mi? İngiltere Başbakan’ı Cameron, seçimleri yeniden kazanması halinde bu hususu halk oylamasına sunacağını açıklayarak, işaret fişeğini ateşlemişti.

(İngiltere’de siyasetçiler sözlerini tutarlar. Avrupa Birliği’nden çıkmayı, halk oyuna sundu. Cameron kampanya esnasında ve referandum sonunda, Avrupa Birliği üyesi İngiltere’nin daha güçlü olduğunu söylemiştir. Yenilince de,” Yeni bir liderliğe ihtiyaç vardır” diyerek Ekim ayında siyaseti bırakacağını açıklamıştır. Bizde seçim üstüne seçim kaybeden sayın liderlerimiz, kendilerinin vazgeçilmez olduğunu telkin eden etraflarıyla mutlu yaşamaya devam ederler.)

İngiltere’de bu fikir kuvvet kazanırken, İskoçya’da halkın ezici bir çoğunluğu AB’de kalınmasını istiyor. Bazı İskoç milliyetçi siyasetçileri, bu sebeple İngiltere’den ayrılmayı dillendirmektedirler. Tabii İskoçya’dan ayrılmış bir İngiltere’nin, Avrupa’nın küçük bir ülkesi haline geleceğini hatırlatarak.  Avrupa Birliği’nin geleceğini kurmak ve kurtarmak için, Avrupa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso, Avrupa Birliği'nin bir ulus devletler federasyonuna dönüştürülmesi gerektiğini söylemektedir. Bütün bu gelişmeler, yardım alan ülkelerde de, yardım eden ülkelerde de, “Avrupalılık duygusunu yok ediyor.

( Bakınınız, Ertuğrul Mat-Vakıf Sohbetleri, 21. Yüzyılda Çok kutuplu dünya ve Türkiye, 2015,Tüpav, Türk Parlamenterleri Vakfı yayınları.)