Anadolu coğrafyasında Yunus Emre çok sevildiği ve halk kendi gönlündekileri onun şiirlerinde vücut bulması bakımında Derviş Yunus’u destanlaştırmışlar. Kısacası Derviş Yunus, toplumun gönül tabipliğini üstlenmiştir. Bu yüzden gerçek olan bilgiler değişikliğe uğramıştır. Ortaya başka Yunus’lar çıkmış ve karıştırılmıştır.

Bir garip ölmüş diyenler  

Üç günden sonra duyalar

Soğuk su ile yuyalar

Şöyle garip bencileyin

Mısralarında da dile getirdiği gibi ömrü boyunca tanınmaktan ve bilinmezlikten kaçmıştır. Hayatını ancak menkıbelerden öğrenmekteyiz. Sezai Karakoç “Her büyük insanın hayat malzemesinden halk bir epope örer. Ama yine de bazı realist çizgiler kalır” demiştir. Buna dayanarak menkıbelerdeki anlatınlar gerçeklik taşımaktadır diyebiliriz. Menkıbevi kaynaklara göre Yunus Emre’nin ümmiliği konusunda da kesin bir bilgi bulunmamaktadır.

Yunus Emre’nin ümmiliği çokça tartışılan bir konudur. Yunus’un şiirlerini ele aldığımızda, bilgi ve tecrübe ürünü olan, dili işleyerek kullanabilen eserleri vardır. Buna dayanarak düzenli bir eğitim hayatı olmuş mudur, yoksa her kesimden halkın geleneğine göre kabul gören Yunus’un bakış açıları onun farklı yorumlanmasına mı yol açmıştır? Bunlar netliğe kavuşması bekleyen sorulardan bir kaçıdır. İlk Olarak dönemi ele aldığımızda 13. Yüzyıl siyasi, sosyal, kültürel bir takım olayların yaşandığı ve Türkler için önemli bir yüzyıl olmuştur. Buhranlı bir yüzyıldan bulanan halk kendilerini rahatlatacak çıkış kapıları aramaktadır.  O dönemde Kolonizatör Türk Dervişleri halkın bu buhranlı yıllarında özellikle din ve kültürel bakımdan toplumun önderliğini yapmışlardır. Derviş Yunus da bunlardan biridir. Başta Ahmet Yesevi olmak üzere Mevlana, Hacı Bektaş-i Veli gibi halk erenleri Bâtıni ve Zahiri ilimler noktasında yetiştirilmiştir. Hepsi o dönemde birkaç lisanla eserler ortaya koymuştur. Hemen hemen Yunus’la aynı dönemde yaşamaları Yunus’un da ümmi olmadığını açıklar mı görelim.

Birçok araştırmacı ve tarihçi dönemin özellikleriyle birlikte Yunus’un eserlerini incelediklerinde; Yunus’un şiirlerini kültürlü bir şairin şiirleri olduğunu söylerler. Ortak bir görüş olarak da, o dönemin en önemli ve meşhur ilim merkezi olan Konya’da tahsilini yapmış olduğu kanaatlerini taşır ve eserlerinde bunun hakkında bilgi verdikleri beyitlerle düşünceleri desteklenmektedirler.

Menkıbe de ve günümüz tarikatlarından birçoğu Yunus’u ümmi olarak kabul eder. Çocukken mertebe verilmiş ama alfabeyi sökememiş, okumaya dili dönmemiştir. En son hocasına:

Elif okuduk ötürü

Pazar eyledik götürü

Yaratılmışı hoş gördük

Yaratan’dan ötürü

Deyip mektepten çıkmıştır.

Tasavvufçular akla önem vermekle birlikte daha çok ilhama önem verirler. Dolayısıyla bilginin kaynağı olarak kalbi gösterirler. Bir Tasavvufçunun asıl amacı Allah’ı bilmektir. Medrese ilimleri bu işin sadece başlangıcıdır. İrfan olmadan aşka ulaşılmaz. Sokrates bir sözünde “ insanın içinde bilgi vardır. Bize düşen o bilginin doğmasına sebep olmaktır” der. Bilginin doğmasına sebep olarak batini ilimleri gösterebiliriz. İçimizde ki bilgiyi ise ancak aşkla bulmak mümkündür. Yunus’un şu mısralarına kulak verirsek söylemek istediğim tam olarak anlaşılacaktır.

İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir

Sen kendin bilmedin ya nice okumaktır

Okumaktan mana ne kişi hakkı bilmektir

Çün okudun bilmedin ha bir kuru ekmektir

Bütün bu açıklamalardan sonra ortaya çıkan şey ümmi olmadığı kanaatimdir. Bir öğrenim döneminden geçtiğini ve asıl bilgi olan hakikati bulunca, bilginin amacının hakkı tanımaktan geçtiğini söylemiş olabileceğini düşünüyorum.