Ne acayip bir dönem

Film şeridi gibi akıp gidiyor gözümün önünden

O kadar çok şeyi hızlı yaşadık ki! Yüklü ağır derinden sarsan şeyler hem de…

Her şey olabileceğinden en sert, en yüksek, en kırıcı, en kanlı, şoke edici şekliyle oldu.

Yıkıldık, yandık, boğulduk, can verdik, virüslerle yaşamaya alıştık.

Birdenbire…

Her şey o kadar kötü ki…

Her şey o kadar çok sancılı ki… Hayatın kendisi bir doğum gibi sanki.

Bu bir kenara; Daha önce hiç hissetmediğim bir garip durgunluk da var içimde.

Hayatımda bazı durumları kabul etmek, vazgeçmek ya da kaybetmek…

Anladım ki bazen bırakmak en büyük kazanç, vazgeçmek en büyük başarı oluyormuş.

Anladım ki hayattan beklentilerimiz hep küçüklüğümüzdeki gibi değilmiş.

İnsanın kendini de güncellemesi gerekiyormuş.

İşte tam o dönemdeyim.

Çünkü insan aslında yalnızmış.

Ağaçlara, güzel fotoğraflara, mutlu insanlara bakıp; güzeli, iyiyi, umudu, aşkı, sevgiyi büyütmeye çalışıyorum içimde.

Belki bir kitap okuyorum yanında bir kahve içiyorum.

Müzik dinliyorum. Film izliyorum. Sosyal olmaya çalışıyorum. Geziyorum…

Ve o film şeridi gibi geçen zaman bu anlarda öyle güzel duruyor ki… 

Sanki tüm dünyada da her şey güzel gidiyormuş gibi.

Her şey yolundaymış gibi…

Ama şunu biliyorum ki bir insanın geleceğe faydası dokunabilmesi için önce kendisini sağlam tutması gerekiyor.

Çocuğuna, eşine, insanlara iyi gelebilmesi için önce kendini iyileştirmesi gerekiyor.

Sağlıksız bir beden, kendisine de başka birine de sağlıklı gelemez ki…

Önce kendimiz için, sonra toplum için.

Ben bilirim ki…

Hayatın ilacı kendi içinde yarattığın minik dünyandaki mutlulukmuş meğerse…

Zamanmış, sevgiymiş, oldurmakmış ya da oluruna bırakmakmış.

Zor değil

Güzel bakıyorsun

Oluyor…