Zihnimiz nasıl da usta istemediği anıları silmekte. Korkular, pişmanlıklar, keşkeler, ahlar, vahlar, tühler… Hepsini bir bir yaşadık sonra da attık içimizin kuyularına. “Midas’ın eşek kulakları” gibi haykırdık kara deliklere. Sonra ne mi oldu? Unuttuk. Tanrı’nın bize bahşettiği en mucize yeteneğimizi kullanıp unuttuk. Unuttuğumuz kadar yok olduk, eksildik, kırıldık.  

Bu yok oluş kimi zaman yeniden başlama gücü verdi bize. Kimi zaman en dibe vurduk ki sıçrayıp daha yükseğe çıkabilelim. Yaşanmış ne kadar özel an varsa hepsini eskitene kadar yineledik. Geçtiğimiz yolları, oturduğumuz bankları, kokladığımız çiçekleri, söylediğimiz sözleri anlamsızlaşana kadar tükettik. Bir otobüsün en arka koltuğunda yağmurlu bir günde terk ettik sevinçlerimizi. Yeni adı: kederlerimizi. Hani böyle bazı anlar olur durup kenarda beklemek istersin yoldan geçen arabaları bekler gibi karşıya geçmek için, işte öyle bekledik günleri, geceleri… Geçip gitsin önümüzden istedik zaman. Biz bir kenarda uyuşmuş beklemek ve karşıya geçtiğimizde iyileşmek istedik. Yahut geriye sarmak istedik saatleri yanlış yaptığımız ne varsa düzeltiriz sandık. İşte onlara pişmanlık dedik. Bilmiyorduk henüz her birini heybemize koyup daha güçlü çıkacağımızı yola. Kafa tutacağımızı yağmurlara, yollara… Eteklerimizde taş misali biriktirip sonra döküp ortaya ayıklayıp içinden bir “yaşam” çıkaracağımızdan daha haberdar değildik. Sımsıkı sarılmayı kendimize öğrenecektik. Yalnızlığın lütfunu, kalabalığın zulmünü görecektik. Kendimize bir koca teşekkürü çok gördüğümüzü fark edecektik.

Sanırsın ki bir sensin bu taşlara takılan. Sanırsın ki herkes güçlü, bir senin kanatların kırılan. Her yüzde gördüğün gülümseme bir sana düşman. Bilmiyorsun gökyüzünde senin tuttuğun yıldızı tutan birileri daha var. Yoluna yoldaş ettiğin o yıldızın kuyruğuna tutunmuş bir eşin var. İnsan, dinleseydi yaşayanların öğütlerini kusursuz olurdu şimdi. Ama kusur insanın doğasında var. Her kul kendi çizer yolunu. O yolda takılıp büker ayaklarını. Kendi yontar taşlarını. Sarar dizlerindeki yaralarını. Yol senin, yolcu sensin. Herkes kendi ayaklarıyla varacaktır hedefine. Ödünç akılla çıkılmaz yola ve bulduğun senden olmaz. Karartma enseyi hemen.

Yıkılsa da yeniden kur düşlerini, yılma, bıkma! Şansını kendi yaratmalı insan. Sorgula, düşün ve eleştir. Yapılanı yapma, söyleneni söyleme. Senden olmayan her şey seni eksiltir. Sonra baktığın aynada başkasını gördüğünde, gözlerinin içinden hesap sorar sana ruhun. Kırgın, yorgun ve yabancısındır kendine. Fabrikadan çıkmış bir tomruk gibi bedenin sürüklenir oradan oraya. Yaşamazsın o zaman sadece nefes alırsın. Sonuncusu için gün sayar, kendine lanet edersin.

Unutuş dedik ya unuttukların da heybendedir. Sen görmesen de oradan selam çakar arada sana. İçinde bir yerlerde “Ben bunu daha önce yaşamıştım.” dersin. Nerede, ne zaman, nasıl olduğunu bilmesen de… Buna tecrübe derler ama inanma. Hayatın tam da kendisidir. Yaşa doya doya. Yürü kendi yolunda, düş, kalk. Bir de son bir tavsiye; kimsenin benim yaptığım gibi sana akıl vermesine izin verme.