Siyasette kul hakkı…

Bir önceki yazımla (Piyon deyip geçme, gün gelir şah olur) ilgili çok sayıda telefon aldım. Yazımın özellikle bir bölümü herhangi bir şekilde siyaseten haklarının yenildiğine inananların dikkatini çekmiş. Önce yazımın o bölümüne tekrar bakalım;

“Bir de partisine maddi ve manevi olarak yıllarca hizmet etmiş, ‘Görev alınmaz, verilir’ diye kandırılmış, hiçbir makama talip olmamış, gece gündüz demeden çalışmasına rağmen dışlanmış, sessiz, şaşkın, kırgın ve kızgın isimler var ki işte burada işler biraz karışıyor. İşin içine ah giriyor, beddua giriyor. Çünkü elinden başka bir şey de gelmiyor. Liderine sadık, partisine sadık, dava olarak gördüğü partisini ve liderini terk edemiyor da. Çaresiz bir kenarda oturuyorlar.”

İşte, dikkat çeken bölüm burası. Ne demiştik o bölümde “İşin içine ah giriyor, beddua giriyor…”

Kul hakkı…

Kul hakkı diye bir şey var. Bu hayatın bir de ahireti var. Anı var. Vakti var. Zamanı var. Hesap günü var. Mahşer var. Cennet var. Cehennem var. Azap var. Sen yanına kalacak san. Az veya çok fark etmez. Her ahın bir dönüşü var. Yarına çıkmaya senet mi var? Sık sık helalleşmek, sık sık tövbe etmek, ara ara geriye bakıp düşünmek, nerden nereye geldik diyerek tefekkür edip şükür etmek, bu günlerin kıymetini bilmek. Beraber yürüdüğün insanları hatırlamak, acaba demek. Değişik kul hakları var. Çünkü kul hakkı Allah’ın dahi karışmadığı bir hak. Anne, baba, karı, koca, evlat hakkı. İş hayatı, komşuluk, dostluk, akrabalık hakkı vs.

O zaman herkes helalleşmeli. Tepeden tırnağa. Muhtardan valiye, milletvekilinden belediye başkanına, il ve ilçe başkanından yöneticilerine, meclis üyelerinden mahalle temsilcilerine…

Birbirinin üzerinde hakkı bulunan herkes. Yarın mahşer günü. Herkes hesap verecek. Hesap günü gelmeden evvel herkes birbiriyle helalleşmeli. Özellikle siyaset yapanlar. Neden mi? Çünkü en çok hak, günümüz siyasetinde yeniliyor da ondan… Siyaseten nasıl kul hakkı yeniliyor bir bakalım…

Dava arkadaşlarının sırtına basarak yükselenler, yükselmek için dava arkadaşlarını satanlar, yükselmek için bastıkları dalları kıranlar, hiçbir çaba ve emek harcamadan tesadüfen veya torpille makama gelenler, makama gelince kimseyi tanımayanlar, makamı özel şirketi gibi yönetip, dava arkadaşlarını maaşlı personel olarak görüp, azarlayarak yönetmeye çalışanlar, kırmızı ışıkta durduğunda kendisini makama getiren kişiyle göz göze gelmemek için arka koltuğunda kafasını çevirenler, kendisinden önceki makam sahiplerini ve önceki dönemde göreve getirilenleri kan davası güderek işten çıkaranlar, kendisinden daha liyakatli ve tecrübeli isimleri kendisine rakip olmasın, koltuğundan etmesin diye düşman ilan edip devre dışı bırakmaya ve siyaseten silmeye çalışanlar, herkesin içinde ayakkabısını sildirenler, koruma ordusuyla gezenler, üstten bakıp, küçük görenler, kendi eş, dost akrabalarını işe alanlar, haram yiyenler, yolsuzluk yapanlar, adil olmayanlar, yırtık ayakkabısı ile dolaşırken birden bire zengin olanlar, korku imparatorluğu kuranlar, insanları satın almaya kalkanlar, adam kayıranlar, ırkçılık yapanlar, sahip olduğu imkanları kendi özel hayatı için kullananlar, rakiplerine iftira atanlar, karalama kampanyası yapanlar, özel hayata ve ailelere dil uzatanlar, belden aşağı vuranlar, dedikodu ve gıybet yapanlar, küçük olsun benim olsun diyenler vs.vs.vs.

Tüm bu saydıklarımdan bir tanesini bile yapmış olsanız…

Ecel gelmeden, vaktiniz dolmadan, makamdan düşmeden, makamdan düştükten sonra tek başınıza çay içmek mecburiyetinde kalıp rezil olmadan, musibetle karşılaşmadan, kul hakkı yediklerinizle helalleşin. Kim mi onlar? Siz onları çok iyi bilirsiniz. Helalleşin. Özellikle siyasiler.

Çünkü…

Kul kula yaşattığını yaşamadan ölmezmiş…