Yaşı seksene dayanmış çileli bir Anadolu kadını hanım teyze televizyonda başladı hayat hikayesini anlatmaya başladı ve şöyle devam etti;
Babam uzun süredir yere serilmiş yatakta yatıyordu, işten güçten elini çekmişti.
Döşüne oturdum, hafif hafif zıpladım, halam beni indirmeye çalıştı, babam "bırak zıplasın" deyip saçımı sırtımı sıvazladı. Elime halamın yaptığı börekten aldım, bitirene kadar babamın göğsünden inmedim. Annem epeydir evde yoktu hiç lafı sözü de edilmiyordu, 5-6 yaşlarındaydım, birkaç gün sonra babamın üstünü örttüler, öldü dediler, köy evinin camından ellerimi çeneme koydum babamın yıkanmasını seyrettim, hiç ağlamadım, halamla ikimiz kaldık evde, halamın da üç çocuğu vardı ama onlarda annem gibi evde yoktular. Gece halam beni karşısına aldı "annen olacak karı benim herifle çekti gitti, seni yanına almayan annen benim çocuklarıma ana olacakmış bundan sonra" dedi. Aradan birkaç gün geçtikten sonra saçlarımı taradı, çiçekli entarimi giydirdi, elimden tuttu, köy otobüsüne binip şehre gittik, bütün gün çarşı pazar gezdik akşama doğru beni bir bakkala bıraktı; "sen burada otur benim işim var" dedi ve gitti. Hava karardı, halam bir türlü gelmiyordu.
Gece oldu, halam hala ortalarda yoktu. Bakkal amca dükkanını kapattı, elimden tuttu beni evine götürdü, beşikteki bebeğiyle oynadım, karısı karnımı doyurdu yattık. Sabah erkenden bakkal yine elimden tuttu beni dükkanına götürdü, patates çuvalının üzerine oturttu, bakkala gelen giden,
"bu çocuk kim" diye sorduğunda "babası öldü, anası kocaya kaçtı, halası bana bıraktı, çocuk isteyen olursa ver dedi" dedi.
Çocuk aklımla kötü durumda olduğumu anladım, entarimin çiçekleriyle, oturduğum çuvaldaki patatesin kurumuş çamurlarını temizlemekle ilgilendim, sanki benden bahsetmiyorlarmış gibi.
Birkaç gün böyle geçti derken bakkala bir adam geldi ve "hadi kızım sen çık biraz oyna" diye beni dışarı çıkardı. Epey sonra bakkalla beraber dışarı çıktı elimden tuttu beni evine götürdü, öğretmenmiş, bana evde yapmam gerekenleri bir bir saydı, benden küçük bir oğlu vardı, karısı ölmüştü.
Evini toplardım, oğluna ablalık ederdim, yıllarca beni evinde barındırdı, yaşıtlarım okula gitti ama beni hiç okula göndermedi. Büyüdüm tam bir ev kadını oldum, birgün öğretmenin ablası yanında gençten bir oğlanla geldi, oğluymuş.
Öğretmen "bu artık senin kocan" dedi, elime bohçamı verdi yolladı, ne düğün oldu ne nikah oldu, kaynanamla beraber evin kadınlığını yaptım, çocuklarım oldu, tarla bahçe hayvan edindik kendi düzenimizi kurduk.
Kocam çok iyi adamdı, kötü sözünü duymadım, hiç el kaldırmadı, nur içinde yatsın.
Ömür dediğin buysa benim ömrüm böyle geçti, 78 yaşındayım, bana akşam ne yedin diye sorsan bilmem ama çiçekli bir entari görsem çamurlu bir patates görsem burnum sızlar.
Anadolu'da yetim kalmış ve terk edilmiş bir kız çocuğunun hikayesi böyle işte.
Şimdilerde oyun oynamak için bile kapı önüne çıkamayan çocukları da bir an olsun düşünmedim desem doğru olmaz.
Zira başına gelmeyen kötülük kalmazdı!