En değerli ömür sermayesini lüzumsuz şeylerde harcayıp da ölmek var, bir de hayatını Allah’ın rızasını kazanmak, Allah’a daha da yakınlaşabilmek adına kendisine sunulan  dünya ve içindeki bütün lezzetlere sırtını dönüp ömrünün sonunda ölenlerle bir olmayıp ruhunun Allah aşıkları arasına katılması var.

 

Ölene Ol'du denmez.

Olan "Oldum" demez.

Hiçliğin sırrına varan.

Ben! diye söze başlamaz..

 

Bir diken olmak var bir de güle diken olmak var.

Allah aşığının gözünden düşen gözyaşı olmak var.

Ya da zulmedenin kahkahalarından taşan gözyaşı olmak var.

 

Ya halka kulluk edip bedenen var olsan da ruhen ölülerden sayılırsın.

Ya da Hakka kulluk eder Hak aşıklarına namzet aşıklardan olursun.

 

Bu dünya,  oldum deyip de bedenen var olup ruhen ölü gezinen bedenlerle doldu taştı.  Dünya onların zayi edilmiş ruhlarına Fatiha yerine bela okur da onu da işitemez hale gelir yaşayan ölüler.

 

Kıvama gelme meselesi de bu ya, ateşin fiilde “sert ve sağlamım!”  diye övünen odun parçasını küle çevirdiği gibi insan da kederle, kahırla pişip hamlıktan kurtulup özüne kavuşur. Olmak isteyen ne pişmekten korkar ne de başına gelecek bela ve musibetlerden.

 

Bir Allah dostu  bir köy pazarından geçer. Yolun biraz ilerisinde de köylüler kendi aralarında sohbet etmektedir. Allah dostunun köylülere yaklaştığı esnada köylülerden birinin ağzından, biraz da yüksek bir sesle pis lafların çıktığı duyulur, o esnada yanlarında geçen Allah dostu da işittiği bu sözler karşısında köylüye şöyle karşılık verir:

 

Keşke sabah-akşam öğünlerinde sadece soğan-sarımsak yeseymişsin be adam!..

 

En azından ağzından çıkan bu pis kokuların sebebini sadece soğan sarımsaktan bilirdik.  Senin ağzından çıkan bu pis kokular kirlenmiş nefsinden geliyor.   Ağzını, boğazını su ile temizlemekle, çalkalamakla belki gider soğan ve sarımsak kokusu.. Lakin senin ağzından çıkan bu pis lafların kokusu su ile temizlenecek cinsten değil. Git tövbe et, ancak  tövbe temizler kalbinin derinliklerinden gelen bu pis kokuları.

 

Kişi olma yoluna girdiğinde nefsine dair bütün kötü huyları terk etme adına onlarla bir cenge girişir. Peygamber (sav) Efendimiz; “buyurdular ki:

-“Nefsini bilen Rabbini bilir.”

Bu hadisi şerifte kast edilen “nefis”, insanın özüdür.  Nefsinin ayıplarını, kusurlarını görmeyen kimse, doğru yoldan ayrılır. Kişinin kendini bilmesi kendindeki bu eksik ve kusurları bilip onlardan kurtulmaya çalışıp mücadele etmekle nefsini tanır ve bilir. Nefsini aradan çıkarmadan Allah'ı tanımak O'na gerçek manada ulaşmak mümkün değildir.

 

Sinan ümmi hazretleri: "İhlasla gel bana , nefsini göstereyim sana." buyurmakla kelime-i tevhidi çok zikretmeyi işaret eder. Nefsindeki kötü huylar ve kalbindeki kötü emelleri terk etmekle birlikte kişi Allah’ı çok anarak zikrederek kalp üzerindeki dünya pasını temizlenmesi gerektiğini biliyor.

 

Eğer kalbini temizlemek istiyorsan,

Başkalarının kalbine bak.

Onların nefislerinde gördüğün şeyler,

Senin kalbinin kiri olsun.

Sen başkasındaki kusur ve ayıpları görüp,

Sendeki kalbine pak demeyesin.

 

Maneviyat sultanlarının ortak tavsiyesi “kendini herkesten aşağı gör!” nasihati de buna işaret eder.