Ermeni Sorunu, Emperyalist güçlerin Türkiye ve Türkler aleyhine giriştikleri yıkım savaşının bir algılamasıdır. Sözde batılı ülkeler, Balkanlar’daki Hıristiyan halklar ile Anadolu’daki Ermenileri kendi çıkarları doğrultusunda hep kullanmışlardır.

Bin yıllık bir geçmişe dayanan Türk- Ermeni ilişkileri, 600 yıllık Osmanlı Devleti ömründe “Millet-i Sadıka” unvanıyla rahat bir yaşam sürdüren Ermeniler, Osmanlı Devletinin güçsüzleştiği 19.yüzyıl sonlarına doğru bozuldu. Önce Rusya, sonra İngiltere ve diğer Batılı ülkeler, Balkanlar’daki Hıristiyan halklar ile Anadolu’daki Ermenileri kendi çıkarları doğrultusunda kullanmışlardır.

Urfalı Ermeni tarihçi Matthieu /Meteos (962-1136), Bizans’ın Ermeni milletine uyguladığı tehcir hadisesini,“İktidarsız kadınlaşmış iğrenç Rum milleti, Ermenistan’ın cesur evlatlarını yurtlarından koparıp dağıttılar” demiştir.

TÜRK MİLLETİNİN SAYESİNDE

Ermeni Patriği Nerses, 1876’da Vatandaşlık Meclisi Şurası’na sunduğu mektubunda; “Şayet günümüze kadar Ermeni milleti, millet olarak muhafaza edildiyse ve inancını, kilisesini, dilini, tarihini, kültürel değerlerini muhafaza ediyorsa, tüm bunlar Türk milletinin, Ermeni milletine gösterdiği himaye, yardım ve hayırseverlik sayesindedir.” derken,

Ünlü Rus tarihçisi V. L.Veliçko “Kavkaz” adlı eserinde Ermeni siyasetini; “Ermeniler tarih boyunca devamlı surette efendilerini değiştirmişlerdir. Roma, Bizans, İran, Rus, İngiliz, Fransız Türk… Tarih sahnesine yeni-yeni efendi çıktığında, Ermeniler eski efendilerine isyan etmişlerdir ve kendi efendilerini sistemli olarak satmışlardır.” diye tanımlamış, Ermenilerin tarihi, siyasi ve milli şahsiyetten mahrum bir toplum olduklarını da ifade etmiştir. Bu hatırlatmalardan sonra gelin Ermeni Meselesi’nin tarihi sürecine göz atalım.

NEDİR BU ERMENİ MESELESİ

1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı, Osmanlı Devleti’nin yenilmesiyle sonuçlanmıştır. Ukrayna'nın güneyi, Kuzey Kafkaslar ve KırımRusya'nın eline geçmiştir. 21 Temmuz1774 tarihinde Osmanlı tahtınaoturan Sultan I. Abdülhamit, Ruslarla imzaladığı “Küçük Kaynarca" antlaşması ile savaşı sonlandırmıştır. Antlaşma ile Kırım'a bağımsızlık verilir. Asıl amacı bağımsız olan Kırım'ı topraklarına katmak olan Rusya, antlaşmanın 16. Maddesi ile de Osmanlı topraklarında yaşayan “Ortodoks” mezhebine mensup halkların; her türlü haklarını koruma ve takip etme imtiyazını da elde etmiştir. “Şark Meselesi” olarak karşımıza çıkan bu durum bizi, bu günlere getirmiştir denilebilir.

Rusya antlaşmanın 16. Maddesi ile elde ettiği bu hakkı, Osmanlı devletinin en zayıf anlarında bir bahane uydurarak savaş açmış ve Osmanlı topraklarından parçalar koparmıştır.

1876 ve arkasından halk arasında 93 Harbi diye adlandırılan 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaş’ta ağır yenilgi alan Osmanlı Devleti, savaşı sonlandıran Ayestefanos/Yeşilköy Antlaşması’nı imzalamak zorunda kalmıştır. Osmanlı Devleti yine toprak kaybetmiştir. Kars-Ardahan-Batum Sancakları, savaş tazminatı olarak Ruslara terk edilmiştir.Halk arasında “93 Harbi” olarak bilinen bu savaş, Ermeni Sorununun ortaya çıkmasında dönüm noktası olmuştur. Yeşilköy Antlaşması’nda yer alan “Ermeni azınlığın yaşadığı topraklarda ıslahatlar yapmayı kabul eder.” maddesi, Ermenilerin uluslararası siyasi sahnesine çıkmasına boyut kazandırmıştır.

Rusya başta olmak üzere Batılı emperyalist devletlerin suni olarak ortaya atıp yarattıkları “Ermeni Meselesi”nde; hedef daima Türkler ve Türk toprakları olmuştur. Meseleyi yönlendirenler, değişik zaman dilimlerinde ayrı-ayrı hareket eder gibi görüntü verseler de, amaçları daima Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni parçalamaya yönelik olmuştur.

1890-1915 yılları arasında yaşanan Ermeni olaylarına genellikle tek taraflı ve önyargılı bakan Batılı devletler; olaylar, meydana geldikleri zaman şartları içinde değerlendirmeye tabi tutulmadan “Müslüman-Hıristiyan” rekabeti gözlüğü ile bakılmış, destekleyip teşvik etmişlerdir.

Hal böyle iken Osmanlı imparatorluğu toprakları içinde dağınık olarak yaşayan Ermeniler, boş durmamış örgütlenmişlerdir.

-1840 yılında ortalıkta en küçük bir çatışma yokken, Maraş’ta bir dağın tepesinde kurulmuş bir Türk karakolunu, yörede gizlice örgütlenmiş olan 5 bin dolayında silahlı Ermeni gücü tarafından gece yarısı basılıp 400 civarında Türk askeri ile subaylarının kulaklarını burunlarını keserek, işkence ederek katletmişlerdir.

-1870’lı yılların başlarında Kuzey Kafkasya ile Gürcistan’da silahlandırılan Ermeniler, Revan, Nahçıvan ve Karabağ bölgelerinde, Türk köylerine saldırarak, bölgede Türk nüfusun azaltılmasına yönelik katliamlar gerçekleştirmişlerdir.

-Halk arasında “93 Harbi” olarak bilinen 1877-1878 Rus-Osmanlı savaşı sırasında bölgeyi çok iyi tanıyan Ermeniler, Ruslara rehberlik ederek, cephe gerilerindeki silahsız savunmasız Türk köylerini basıp, yağmalayıp, katliamlar yapmışlardır.

-1913–1915 yılları arasında iki yıl boyunca Doğu Anadolu bölgesinde Türk köylerini basıp yöredeki Türk nüfusu kıyıma uğratarak, ilerdeki “Büyük Ermenistan” emellerini gerçekleştirmek için büyük çaba ve gayret göstermişlerdir.

- I.Dünya Savaşı sırasında, Sürmeli Çukuru (Tuzluca-Iğdır-Aralık) 1828-1920 yılları arasında, Kars-Ardahan-Batum, Sancakları da 1877-1978 Osmanlı-Rus Savaşı sonucu imzalanan Yeşilköy Antlaşmasıyla “savaş tazminatı” olarakÇarlık Rus idaresi altında bulunuyorlardı. Ermeniler, 1917 Ekim devrimi sonucu Çarlık Rus idaresinin devrilmesinden başlayarak 1920’ye kadar bu Türk yurtlarında silahsız, savunmasız yöre halkına büyük bir vahşetle katliamlar yapmışlardır.

-1905 yılında Küçük Ergeş Bey’in savunduğu Andican’ı tutuşturarak, 20 bin Özbek Türk’ünü katleden Ruslar değil!. Bu işi yapmak için Rus ordusuna karşı koyan Ermeni birliği, yapmıştır.

- Ermeniler Kazım Karabekir Paşa'nın “Doğu Hareketi” sırasında, Kafkaslara doğru geri çekilen Rusların geri hizmetini yapmak üzere Özbekistan'dan getirdikleri 200 Özbek Türk’ünü Sarıkamış Tren istasyonundaki hizmet binaların birinin içinde boğazlanıp öldürmüşlerdir.  Ordu birliklerinin Sarıkamış'a girdikleri sırada Kars Güneybatı Kafkas Hükümeti Dışişleri Bakanı Fahrettin Erdoğan’ın tespitiyle şehit Tüzbek Türkleri, şehit edildikleri bu binanın zeminine gömüldüklerini biliyor muyuz?

KARABAĞ SORUNU VE HOCALI SOYKIRIMI

“Büyük devletler kuran ecdadımız, büyük ve şümullü medeniyetlere de sahip olmuştur. Bunu aramak, tetkik etmek, Türklüğe ve cihana bildirmek bizler için bir borçtur.” M. Kemal Atatürk

Ülke olarak kuşatma altındayız. Bizim değil başkalarının belirlediği gündemlerle, dayatmalarla zaman harcıyoruz. Türk milletinin karakterinden gelen hoşgörüsü son üç yüz yılda çok kötü sonuçlar vermiştir. Hun boylarının Eraslan’daki hareketleri vahşi bir hayat süren Slavları eritip yok etmesi gerekirken Türkün hoşgörüsü, Slavların yaşayıp, uygarlığa ulaşmasını sağlamıştır.

Arap tarihçisi Philipp Hattı; “Eğer Türklerde bu karakter olmasaydı! Bu gün Arap milleti, Arap yarımadası çöllerine atılmış ilkel bir kavim olmaktan ileri gidemezdi.” Değerlendirmesini yaparken,Fransız tarihçisi F. Grenard:"Baltık denizinden, Lehistan’dan, Macaristan’dan doğuya doğru bütün Avrupa tamamen Müslüman, yepyeni bir millet olurdu” demiştir.

 İşte Türk hoşgörüsünün son 300 yıl içinde yarattığı sonuç, milletimizi bu gün içinde yaşadığımız sorunlarla karşı karşıya getirmiştir. “Ermeni” sorunu, “Karabağ” sorunu, “PKK-Kürt” sorunu, “Besle kargayı oysun gözünü” misali bu hoşgörünün bir ürünüdür ki, yaşıyoruz. 

 Altı bin yıllık Türk yurdu Karabağ coğrafyasında, 20 yüzyılın başlarına kadar hiçbir azınlığın kütle halinde yaşadığına şahit olmamıştır. Ancak dağınık halde yaşayan azınlıklar genel nüfusun çok az bir kısmını teşkil etmiştir. Azınlıkların içinde Ermenilerin yanı sıra İranlılar, Ruslar, Gürcüler vardı. Bu azınlıkların içinde Ermeniler çoğunluk değildi. Çoğunlukta olan Türkler, Karabağ’a hâkim olmuşlardı.

11. yüzyılda bölgeye hâkim olan Selçuklular tarafından verilen “Karabağ” ismi, zamanımıza kadar yaygın olarak;  Karabağ atı, Karabağ halısı, Karabağ koyunu, Karabağ ipeği, Karabağ Hanlığı, Karabağ Mezarlığı. Karabağ pamuğu gibi kullanıla gelmiştir. Dil, töre, sosyal yaşam bakımından Anadolu’ya yakın olan Karabağ bölgesi, aynı zamanda Türkiye’yi Azerbaycan’a oradan da Orta Asya Türk dünyasına bağlayan tek geçit yolu ve bağdır.

Stratejik önemi dolayısıyla tarih boyunca Anadolu, İran, Kafkasya ve Slav (Rus) coğrafyasında kurulan devletler, Karabağ’a hâkim olmak için mücadele etmişler ve Karabağ'a hâkim oldukları sürece de Ortadoğu’da hâkimiyetlerini sürdürmüşlerdir.

“Sıcak denizlereinmek” ezeli tutkusu içinde olan Ruslar, Basra ve İskenderun körfezine ulaşabilmek ve Karabağ'ı ellerinde bulundurmak için 200 yıldan fazla bir zaman içinde bölgeye hâkim devletlerle mücadele etmiştir. Ruslar, bu emel doğrultusunda bu gün bile Ermenileri kışkırtıp onlara kadim Türk yurdu olan Azerbaycan’ın Karabağ topraklarını işgal ettirmiştir. .

Karabağ: Kafkasya’da Kür ve Aras ırmaklarıyla Gökçe Gölü arasındaki tarihi “Arran” dağlık bölgesiyle bu bölgeye bağlı ovalardan ibaret bir coğrafyadır. Yumuşak iklimli, verimli toprağı, 130' ün üstünde şifalı kaplıcaları ile içme suyu kaynağı bulunan ve engin tabiat güzelliklerine sahip Karabağ, aynı zamanda tedavide kullanılan 2500 çeşit şifalı endemik bitki örtüsünü bünyesinde barındırmaktadır. Ermenilerin “bizimdir” diye iddia edip sahip çıkmak istedikleri ecdat Türk yurdu Karabağ, birinci asrın başından günümüze kadar geçen tarihi süreçte, hiç bir zaman Ermeni yurdu olmadı, yüzyıllar boyunca Türklere kışlakoldu, yurdu oldu.

COĞRAFYANIN TÜRKLEŞMESİ

Odlar/ateş ülkesi Azerbaycan, Anadolu gibi çok eski devirlerden itibaren Türk akınlarına sahne olmuş bir coğrafyadır. Bu coğrafyanın Türkleşmesi; 11. Yüzyıldaki Selçuklu döneminde Oğuz-Türkmen boylarının bölgeye yerleşmeleriyle gerçekleşmiştir. Moğol ve Timur idaresinden sonra Karakoyunlu ve Akkoyunlular Türkmenlerinin hâkimiyet kurduğu bölge, daha sonra kurulan Safevi Devleti ile Osmanlılar arasında sürekli mücadelelere sahne oldu. Nadir Şah'ın ölümünden sonra (1747) küçük hanlıklara bölünen Azerbaycan coğrafyasındaki bu hanlıklar, varlıklarını 19 yüzyıllın son çeyreğine kadar sürdürebilmişlerdi.

Kimi zaman kendi aralarında, kimi zaman komşu devletler ile ittifaka girerek varlıklarını sürdüren hanlıklar arasındaki denge, Osmanlı Devleti tarafından sağlanmıştı. Tarih boyunca Türklerin yaşadığı bir mekân olan Azerbaycan’ın jeo-stratejik konumu, doğal yer altı ve yer üstü tabiat zenginlikleri açısından bölgedeki devletlerin ilgi odağı olmuştur.

1. asırda Kafkasya Albanları, 2. asırda Romalılar, 3.asırda Sasaniler, 6. asırda Hunlar, 7. asırda Hazarlar, 8. asrın başlarında Araplar, 10. asırda Şaddadiler, 11. asrın ortaları ve 12. asrın ikinci yarısına kadar Selçuklu Türkleri egemen olmuştur.

13. asır başlarında Türk-Moğollar, 14. asır Timur imparatorluğu, 15. asrın birinci yarısında Karakoyunlular, ikinci yarısında Akkayonulular, 16. asrın ortalarında Safaviler ve 1588’de Osmanlı-Safavi savaşı sonunda Osmanlı hâkimiyetine girmiştir. Toplam 20 bin kilometrekare genişliğinde toprağa sahip olan Karabağ coğrafyası; Ağdam, Bedre, Terter, Yevlak, Laçın, Kelbecer, Fuzuli, Akcabedi, Delican, Gerus, Zengezor, Noraşin, Beylekan, Kubatlı, Hadrud, Akdere, Şuşa, Hankendi, Askeran, Hanlar ve Cebrail reyonlarından oluşmaktadır. 110 bini Dağlık Karabağ Muhtar Vilayeti diye adlandırılan bölgede, olmak üzere 116.000 Ermeni’nin yaşadığı Karabağ’ın değer kesimlerinde ise 6 bin Ermeni yaşamaktadır. Bu nüfus da toplam Karabağ nüfusunun % 9’unu teşkil etmektedir. (YARIN: AZERBAYCAN’IN RUS İŞGALI VE ERMENİLER)