Gerçek şu ki; Mezarlıklar, insana batıl ve zahiri hatırlatan ince bir çizgidir.

Ölümün gerçekliğini benimseyen insanoğlu ölen kişinin hatırlanması, tanıtılması ve hayırla yâd edilmesi düşüncesiyle onu en iyi şekilde temsil edecek abidevî mezar taşları içerisine koymayı uygun görmüşlerdir.

Bu düşünce ile mezar taşları değişik dönem ve kültürlerde farklılıklar göstererek geniş bir repertuara sahip olmuştur. Mezarlıkların şekillerinden meslek gruplarını,

“HÜVEL-BAKİ” yazısının anlamını ve taşların üzerine işlenmiş beyitler bize bu farklılığı ortaya koymaktadır.

Birçok kültürel özellikleri üzerinde barındıran mezar taşlarının Türk toplum hayatına etkisi, araştırılması ve üzerinde durulması gereken en önemli konulardan biridir.

Ancak geçmişin aynası olan tarihsel bir belge niteliği taşıyan mezar taşlarına ve hazirelere son yıllarda ilgisizlik ve terk edilmişlik kayıplara yol açmıştır.

Bu ilgisizlik ve terk edilmişlik şüphesiz tarihimizi tam anlamıyla bilmemekten, Osmanlıca yazısını okumamamızdan, merak eksikliğinden kaynaklandığını düşünüyorum. Çünkü yaşayan bir tarih olarak nitelendirebilirsek mezarlıkları, merak ettiğimizde, araştırdığımızda karşımıza tarihe katkısı olan birçok kişinin yaşadığına tanıklık etmiş oluruz.

Bu tanıklık tarihi daha iyi öğrenmeye, korumaya ve geleceğe aktarımına katkı sağlayacaktır ve ölenlerin geçmişten geleceğe mesajlarını ileten en önemli iletişim araçları içinde yer alacaktır.

Ancak günümüzde mezarlıklarında tahrip edilmiş durumda olması, tekin olmayan yerler olarak bilinmesi, şehirlerin içine sıkışması, içlerinin otlarla bürümüş olması, planlamalardan yoksun, adeta bir koyuvermişlik hâkim. Her aile bir yakınına gelip mezarlıklarda dua eder etmesine de bütün bir mezarlığı korumak kimsenin umurunda olmaz.

Hızlandırılmış batılılaşma ve bir türlü batılaşamama arasında zikzaklarla gelgitler hakim iken mezar taşlarının okunmaması gibi birçok unsurunda eksik kalması bu boşluk arasında kaybolmuştur. Dilimizden ayıklanan eski diye tabir edilen kelimeler, işimize geldiği gibi sahiplenilmiş dönemler, aslında bizi takip eden doğululuğumuz ve bunca görmemezliğe rağmen peşimizi hiç bırakmayan okuyamadığımız tarihi mezar taşlarımız. Hepsi unutulmuşluğun boşluğunda bir gün hatırlanmayı bekleyen kültürümüz.