İnsanlara küskün adam, haksızlığa da hiç tahammül edemiyor. Yıl 1956. Bu yılda bir kanun çıkmış. “Vergi mükellefiyeti mi“ dedi bilmiyorum. Bu kanunla Salih Amcadan vergi almamaya başlamışlar. Durur mu Salih Amca, “Ben de bu devletin insanıyım. Benim de vergi vermem lazım”  demiş. Demiş ama almamışlar. O da her yıl maliyeye yatırdığı vergi kaç lira tutuyorsa, gitmiş Kızılay'a yatırmış.

İş bununla bitmiyor. Bir buhran içinde Türkiye. Şeker bulunmuyor. Çay bulunmuyor, hangi dükkâna gitseniz (yok) cevabı ile karşılaşıyorsunuz.

Bu (yok)’lar zamanında Salih Amca yine kahvesinde üç günde bir kilo şeker tüketmekle meşgul. Her nasılsa eline geçmiş olan parayla epeyce şeker ve çay almış ve bir kenara istif etmiş vakti zamanında.

Şeker buhranı başlayınca Salih Amca'nın canı sıkılır olmuş. Hele o bir kenara istif ettiği şeker ve çayları gördükçe kendinden utanır olmuş. Gözüne uyku girmemiş geceler boyu.

Tatlı şekerler,  tatlı uykusunu kaçırmış Salih Tarzan'ın. Ve o zamanın Belediye Başkanı olan Reşat Oyalın makamına gitmiş. Yanında bir çuval. Çuvalda yirmi beş kilo toz şeker ve üstünde de dört paket çay. Belediye Başkanı Oyal elindeki çuvalla makamına giren Salih Tarzan'a gözlüklerinin üzerinden, (şöyle bir baktı) diyor Salih Amca.  Nasıl baktığını kestiremedim sayınOyal’ın. Herhalde şaşırarak şeker çuvalını görünce dünyadaki iyiliksever insanların daha var olduğunu düşünerek bakmış olacak. Kim bilir belki gururlanarak!.(Ben de bir kenara koyduğum şeker ve çay vardı sayın Başkan) demiş Salih Amca. Reşat Oyal’ın yanında da Semih Odman oturmaktaymış. (Hiç unutmam) diyor Salih Amca. Gözlüğünün camları üzerinden baktı Reşat Bey. ’Bey’im’, dedim, ’şeker buhranı var. Kimse şeker, çay bulamadığına göre, Kimsesizler Yurdu’nda yatan kimsesizler daha hiç bulamazlar diye düşündüm. Bu çay ve şekerin sizin aracılığınızla Kimsesizler Yurdu’na teslim edilmesini istiyorum‘). İşte aynen böyle demiş Salih Amca. (Sonra Reşat Oyal ile Semih Odman birbirlerine baktılar önce. Sonra çuvalı açtık. Şöyle bir kere daha baktı.)Daha sonra gözlüklerini çıkarmış,  gözyaşlarını tutamamış,  gözyaşları bir sicim gibi boşanmış artık Reşat Oyalın. (Daha fazla durmadım yanlarında, dursaydım, gazetelere telefon edecekti. İstemedim. Benim borcumdu bu. Ne lüzum vardı gazetelere mazetelere?) diyor.

İlk Sendikacı Salih Tarzan

Kaç doğumlusun diye sordu. Sonra, (İşte dedi senin doğduğun 1945 yıllarında daha Türkiye’de sendikacılığın ne olduğu bilinmezdi. Sendika kuracaktım. Bütün hazırlıkları yaptım. Üyeler tespit edildi. Bir dilekçe ile Vilayete gittim. Vali Beye çıktım. Korktular. ’Nedir bu?’ dediler. Anlattım,  izah ettim. Sonunda razı edemedim imza atmaya. ’İlk önce başka şehirlere kurulsun sonra sen kur’ dediler. Hemen orda benim ve kaç üye topladıysam hepsine birer istifa dilekçesi yazdılar. İmzaladık çaresiz. Yoksa Türkiye de ilk sendikacı ben olacaktım.)

Salih Amca'nın Muhtarlığı da var. Bir zamanlar mahalle muhtarları devlet memurlarına verilirmiş. O zaman Bursa yedi bölgeye ayrılmış ve Bursa,  koskoca Bursa yedi muhtarla yetinir olmuş. Salih Amca da altıncı dairenin muhtarı olmuş.

Salih Tarzan Milletvekili Adayı

Bir de 1934 yılları var unutamadığı. İşte o yıllar Milletvekilliği için Ankara ya çağırmışlar Salih Amca'yı. Hazırlanmış. Fakat bir haber daha ardından, (Sen kal demişler. Biz meclise bir de kadın milletvekili sokmak istiyoruz. Bunun için İnegöl'ün Nisa ören köyünden Zehra hanımı çağırdık senin yerine. Kusura bakma.)

Kusura bakmamış Salih Amca. Hem de hiç kusura bakmamış. Yeni bir devir başlıyormuş. Kadınların da söz sahibi olabildiği bir devir. Nasıl kusura baksın Salih Amca? Daha çok sevinmiş.

Atatürk ve valinin farkı

Atatürk'le ilgili anıları da var Salih Tarzan'ın. Karşılıklı oturup sohbet etmiş şanslı bir insan. Bir gün Salih Amca bir arkadaşı ile birlikte Eski Kaplıca’ ya gidiyor. Hamamda kimse yok,  soyunuyorlar. Kapıdan içeri girerken bir polis çeviriyor bizimkileri. (Giremezsiniz. İçeride Vali Bey yıkanıyor. Ben Vali Fatin beyin polisiyim.) Salih Amca beyninden vurulmuşa dönüyor. Polise dönüyor ve (Sen polis misin, yoksa hamam tellağı mısın?) diye soruyor ve haydi içeriye. İçeriye girdikleri zaman birde ne görsünler?  Fatin Bey havuzun içine özel bir sandalye yaptırmış. Hem havuzun orta yerindeki sandalyede oturuyor, hem de bizimkileri süzüyor. Hamamın içi de esanslarla gül bahçesine dönmüş. Vali Fatin Bey bir şey dememiş. Bizimkiler banyo yaptıktan sonra dışarıya çıkıyorlar. Bir müddet geçtik-ten sonra bir gün, “Atatürk Kara Mustafa hamamında banyo yapıyor” diye bir haber alıyorlar. Hemen fırlayıp gidiyorlar Kara Mustafa’ya. Bir de bakıyorlar ki,  Atatürk halkın içinde halkın arasında,  halkla beraber banyo yapıyor.

(Neler gördü bu gözler diyor Salih Amca, neler gördü?) Ama göremedikleri de vardı muhakkak. Mesela,  Atatürk'ün halkın arasına karıştığı,  halk çocuğu olduğu daha ne hadiseler.

NOT: "Erdal Özdür Röportajları, Demokrasi Yolunda Karınca Misali- Bursa Günleri Cilt 2, Ertuğrul Mat "